Vitali Hakko, yaşadığı topraklara gönül vermiş Türkiye Musevilerinden biri; tam bir bilgi, zevk, beceri ve gönül adamıydı.
Beyoğlu onu unutmayacak
Kısa süre önce yaşamını yitiren Vitali Hakko, bu ülkede ticareti, sanayii ve sanatı varolmayan temeller üzerine, sıfırdan başlayarak kuran ve her şeyi yeni baştan yaratan ama artık giderek yok olan bir kuşağın son temsilcilerindendi. Çağdaş Beyoğlu'nun oluşmasında da büyük emeği vardı..
Türkiye Musevilerinin çok önemli bir özelliği vardır. Onlar bize Osmanlı İmparatorluğu'nun, tarihin ve geçmişin emanetidir, armağanıdır. Kimi kaz kafalılar her ne kadar anlamak istemese de, onlar daha 16. yüzyılda, Osmanlı'nın en parlak döneminde, hemen hemen aynı zenginlik ve güce sahip olmakla birlikte koyu bir Hıristiyan bağnazlığına teslim olmuş ve bu yüzden kurulan ünlü Engizisyon mahkemelerini korkunç baskı, işkence ve ölüm aracına çevirmiş olan İspanya Krallığı'nın elinden kurtulup bize sığınmış olan ve bizim de o kendimize özgü hoşgörümüzle bağrımıza basıp vatandaş saydığımız bir azınlığın mensuplarıdırlar. Uzağa gitmeye gerek yok, şu anda sinemalarda oynayan Elizabeth: Altın Çağ filminde de değinildiği üzere... Ve yine onlar, bu ülkede hep bizimle olmuş, en önemli ve acılı anlarımızı paylaşmış, bize her anlamda dert ortağı olmuş insanlardır. Kutsal kitaplarındaki 'vaat edilmiş ülke' kurulup oraya gittikleri zaman bile Türkiye'yi unutamamış ve hep onu yaşatmışlardır. Bu yüzden onlara hep sempati duyarım. İşte Vitali Hakko bence bu insanların en iyi temsilcilerinden biriydi. Kaç kuşaktır burdaydılar, bilmiyorum. Ama kendisini öylesine bu topraklara ait hissederdi ki, birlikte çıktığımız Anadolu Güneşi adlı Avrupa yolculuğunda, kıtanın beş büyük kentinde bana hep İstanbul özlemlerini anlatır dururdu. İster Paris olsun ister Roma, ister Viyana olsun, ister Brüksel... O hep bir an önce evine dönmek isterdi.
TÜRKAN ŞORAY'IN RANDEVUSU
Vakko'yu dükkân olarak daha önceden bilirdim. İlk gençliğimizde alışverişe gittiğimiz, Beyoğlu'na dünya modasını getiren çok şık bir mağazaydı. Bugünkü büyük alışveriş merkezlerine alışanlar, öyle bir mağazanın kentin yaşamını nasıl etkilediğini hayal edemezler. Vakko, açıldığı 60'lı yıllardan itibaren hep konuşuldu, hayatımıza girdi, Beyoğlu'nun nirengi noktalarından biri olup çıktı. Türkan Şoray bile bana vaktiyle bir gençlik randevusunu 'Vakko'nun önünde' verdiğini anlatmıştı. 20 yıl sonra, 1981'de ise Vitali Bey'i bizzat tanıdım. Kısacık boylu, çok sempatik, yerinde duramayan bir adamdı: Tam bir enerji küpü. Eminönü'ndeki mütevazı Şık Şapka dükkânıyla başlayıp zaman içinde Vakko mağazasını, fabrikasını ve markasını kuran, Türkiye'de giyimin, modanın, şıklık ve zarafetin öncüsü olmuş bir adamdı. Atatürk'ün 100. doğum yılının kutlandığı 1981 yılında Milli Güvenlik Kurulu'nun himayesi altında girişilen Anadolu Güneşi olayını izlerken, şaşıp kalıyordum. Beş büyük kentte beş görkemli defile, onlara eşlik eden Ferit Edgü metinleri, Anadolu'nun tüm uygarlıklarını yansıtan görüntüler, sözler, müzikler... 18 kişilik bir kafile: Terziler, modacılar, mankenler, teknisyenler... Her şeyin başında da o: Atölyeden sahne arkasına, teknik merkezden salona koşup duran, her giysiyi ayrıca denetleyen, hep mükemmel olmayı arayan bir adam. Hiç düzeltemediği ve tipik Yahudi aksanı taşıyan Türkçesiyle hep şakalar yapmayı da ihmal etmeyen bir bilgi, zevk, beceri ve gönül adamı. O geziye davet edilen çok az sayıda gazeteciden biri olarak, onu yakından izledim, çok sevdim ve dost olarak bağrıma bastım. Yollarımız sonraları da sık sık kesişti. En çok Beyoğlu sevdasında buluştuk: O da benim gibi bu semte âşıktı, onun için her şeyi yapmaya hazırdı. Kurduğu Beyoğlu Koruma ve Güzelleştirme Derneği, semti tümüyle gözden düştüğü bir dönemde korumak ve canlandırmak için çok yararlı işler yaptı. Çünkü hem Beyoğlu bu kentin ve ülkenin Batı'ya açılan yüzünü simgeliyordu, hem de Vitali Bey buraya çok şey borçluydu. Derneğin çeşitli etkinliklerine katıldım, galalarına katkıta bulundum.
BEYOĞLU ONU HATIRLAYACAK
Vitali Bey, alaycılığını, başta kendisi herkesle ve her şeyle dalga geçebilme özelliğini hiç yitirmedi. Onun Merter'deki fabrika bahçesinde verdiği piknikleri, sayısız defilesini, Cem'in düğününü, dernek koplantılarını, Beyoğlu gezilerimizi çok iyi hatırlıyorum. Ve de elbette herkes gibi, Çiçek Pasajı'nda verdiği ve asıl amacı derneğe gelir sağlamak olsa da, en kötü zamanlarında, Beyoğlu'na adım atmadıklarını adeta iftiharla söyleyen en sosyetik kişileri bile Pasaj'a toplama başarısını gösteren Beyoğlu Derneği yemeklerini biliyorum. O olmasaydı, Beyoğlu bugün tanık olduğumuz rönesansı yaşayabilir miydi, herkesin koşa koşa geldiği bir büyük sanat, kültür, eğlence ve gençlik merkezi olur muydu? Emin değilim. Ne yazık ki onun bizzat başkanlıktan ayrılmasından sonra dernek çöktü. Vitali Hakko, artık giderek yok olan bir kuşağın, bu ülkede ticareti, sanayii ve sanatı varolmayan temeller üzerine, sıfırdan başlayarak kuran ve her şeyi yeni baştan yaratan bir kuşağın son temsilcilerindendi. Ardında bir giyim imparatorluğu bıraktığı gibi, birkaç yıl önce yazdığı anılarıyla hayatının dönüm noktalarını açıklayan ve eşsiz dersler veren bir kitap da bıraktı. Birkaç ay öncesine kadar her gün fabrikaya gidiyor, işinin başında oluyordu. En son İstinye Park'ın başbakan tarafından açılışına katılmış ve onunla sohbet etmişti. Yakın zamanda ise basın danışmanı Begüm Hanım aracılığıyla birbirimize selam gönderdik. Keşke kalkıp ziyaretine gitseydim! 1913 doğumlu Vitali Bey, sonunda öteki âleme göçtü. Değerli eşi Keti Hanım'a, çocukları ve torunlarına başsağlığı diliyorum. Ve biliyorum ki, yaratılmasına onca katkıda bulunduğu çağdaş Beyoğlu onu hep hatırlayacaktır.
Yayın tarihi: 22 Aralık 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/12/22/ct/haber,214796746F0C416EA580D28BF026FA52.html
Tüm hakları saklıdır.