kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 11 Aralık 2007, Salı
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
NAZLI ILICAK

Öteki korkusu, Osmanlı ve Türkiye

Osmanlı İmparatorluğu'nda, "öteki", birlikte yaşadığımız, müşterek bir kültürü paylaştığımız insanlardı. Dinlere göre, "Rum milleti", "Ermeni milleti", "Yahudi milleti" diye ayırım yapılırdı ama, Avrupa ülkelerindeki gibi, "öteki" ni gettolara hapsetme, aşağılama gibi bir tavır doğrusu yoktu.
Prof. İlber Ortaylı, "Son İmparatorluk Osmanlı" (Timaş Yayınları) kitabında, bu olguyu anlatıyor: "Mezopotamya'da ve Mısır'da, tarım devrimi dediğimiz ekme biçme devrine geçiş, Batı Avrupa'dan 4500-5000 sene önce vukua gelmiştir. Dolayısıyla yazının kullanımı da daha önce gerçekleşmiştir. Bu yüzden, kent medeniyeti, Akdeniz'de, Batı'dan çok daha eskidir. Bizim içine girdiğimiz Ortadoğu-Akdeniz medeniyeti çevresinde, birlikte yaşama, 'öteki' dediğimiz unsurlarla birlikte olma olgusu söz konusudur. Bu öteki, bizimle bir kültürün, bir hayatın içinde var olmaktadır. İnsanlar, Osmanlı'da, 'öteki' ile beraber yaşama alışkanlığını edinmişlerdir."

Bugünlere geldiğimizde, gene içimizde "ötekiler" olduğunu görüyoruz. Ama, "öteki" ya, Kürt-Türk gibi etnik bir temele dayanıyor; ya da, farklı "hayat tarzları" olan insanlar birbirini ötekileştiriyor: Çağdaş kadın/örtülü kadın gibi...
Dinve etnik olmaktan ziyade, sosyolojik bir ayrışma söz konusu. Batı kalıplarını ve kültürel kodlarını tartışmasız benimseyenler, İslâmdeğerlerle çağdaş bir yolda ilerlemek isteyenleri itekliyor, hor görüyor, onlara tahammül edemiyor. Tıpkı AK Parti'ye tahammül edemedikleri gibi.
Osmanlı'da farklı milletleri kucaklayan hoşgörü ikliminin yerinde yeller esiyor.
Sebep?
Belki, kuşatılmışlık duygusu. Belki, yenilmişliğin öfkesi.
"Çağdaş" (!) kadın ve erkek, geleceklerini tehlikede görüyor. AK Parti'nin oy oranını bu denli artırması, mahalli seçimlerde daha da büyümesi ihtimali, siyasette Tayyip Erdoğan'a alternatif çıkmaması, meşhur "mahalle baskısı" sözünün de zihinlerde yarattığı yankılarla, kaygıları bine katlıyor.
Ben, hem okurlarımın arasında, hem de dost çevremde, endişelenenlere, korkanlara, hatta beni gaflet içinde görüp kızanlara çok rastlıyorum. Nasıl yapsak da, "ötekinin" tehlikeli olmadığına, onları ikna edebilsek. Hatta, "öteki" sandıklarının, gerçekte "kendileri" olduğunu anlatabilsek.
Öcüleri biz yaratıyoruz, sonra da yarattığımız öcülerden korkuyoruz.