Fenerbahçe'nin Teknik Direktörü
Zico'ya özür borçlu muyuz? Ya da özür borcu olanlar kimler?..
Özellikle
Inter maçından sonra tartışılan bu konuyu, dün de
Haşmet Babaoğlu gündeme getirdi. (
Vatan, 4 Ekim )
Bence cevap zor değil:
"Eleştirinin tipine bağlı."
2006 Dünya Kupası öncesinde Amerikan
New York Times gazetesi bir spor ilavesi yayınlamıştı.
Bu ilavede tam sayfa yer alan çok güzel bir grafik anlatıma rast gelmiştim. Sekiz takım analiz ediliyordu.
Ele alınan takımların nasıl oynadığını, kelimenin tam anlamıyla "
bir bakışta " ortaya koyan bu çalışma çok hoşuma gittiği için, kesip ayırmıştım.
Gün geldi, bir sohbet esnasında arşivden çıkarıp Sabah Spor Müdürü
Serdar Çelikler'e verdim.
Uzun süre bir haber çıkmadı. Tam "
unutmuştur " derken, bir de baktım Çelikler, o grafiği
Zico'nun yönettiği
F.Bahçe'ye uygulamış.
İşte "bir bakışta" her şey anlaşılıyordu: F.Bahçe'nin kıyaslandığı diğer üç takım,
40 ile
50 metrede oynuyordu. Yani en gerideki savunma elemanı ile en ilerideki santrfor arasında en fazla 50 metre oluyordu.
Ya F.Bahçe? Mesafe
70 metreydi! Bu ne anlama geliyordu?
Özetle: Futbolcular arasındaki mesafe büyüdükçe, sadece atılan pasın rakibe kaptırılma olasılığı artmıyor, aynı zamanda oyuncular daha çok koşmak zorunda kalıyordu.
Aynı nedenden dolayı yardımlaşma da zayıflıyordu. Çünkü biri diğerinin yardımına koşarken iş işten geçmiş oluyordu.
Bitmedi: Rakibe kıyasla daha fazla koşan F.Bahçelilerin kondisyonu maçın sonuna doğru tükenmeye başlıyor, beyinler ayaklara hükmedemediği için top kayıpları artıyordu.
Biliriz: Avrupa'da bazı hocalar, o mesafeyi korumalarını sağlamak için antrenmanda futbolcuları
iplerle birbirlerine bağlar.
Sonuç: Öndeki oyuncu ilerleyince ip sayesinde arkadaki de öne doğru çıkar. Biri yana doğru kayınca, diğer taraftaki de, mesafeyi korumak zorunda kalır.
Hatta, '
Sarı Fare' lakaplı Hollandalı oyuncu
Cruyff, teknik direktörlük yaparken, eğer takım ileride mücadele ediyorsa, kalecinin bile alanını terk edip öne çıkmasını arzulardı.
"
Aman hocam, ya uzaktan vurup boş kaleye gol atarlarsa " diye itiraz edenlere de, "
Rakibimiz o kadar becerikliyse varsın atsın " diyerek "
alan daraltmaya " verdiği önemi anlatırdı.
F.Bahçe, Zico döneminde çoğu maçını 70 metrede oynadı. Çok iyi futbolcuları olduğu için, ittire kaktıra
100'üncü yılında şampiyon oldu F.Bahçe ama ortaya koyduğu futbol pek az seferinde beğeni topladı.
Haftalar haftaları, maçlar maçları kovaladı: Nihayet
Inter karşısında takım
mükemmel denecek bir oyun çıkardı.
Nasıl oldu bu?
Maç serinkanlı biçimde incelendiğinde, 70 metrenin 40-50 metreye indirildiği, hatta bazen mesafenin
30 metreye kadar düşürüldüğü ortaya çıktı.
Ankaragücü ve
CSKA maçlarında da benzeri bir yakınlaşma sağlanınca puanlar gelmeye başladı.
Soru: Zico şimdiye kadar neredeydi?
Eldeki oyuncular, tecrübesiz birer velet değil ki büyümelerini, olgunlaşmalarını bekleyesin.
"Şöyle oynayın, böyle oynayın, mutlaka alan daraltın " dersin... Bunu da antrenmanlarda ısrarla uygulatırsın. Üçbeş maç sonra takım o ritmi tutturur.
Ama yapmadı ya da yapamadı.
O sebeple Zico'ya yöneltilen "
bu tip " eleştirileri ben doğru buluyorum. Özür filan gerekmez. Çünkü çoktan beri yapması gerekeni, bir yılı aşkın süreden sonra ancak yapıyor.
Hatta tersine ... Onca uyarıya rağmen, aymazlıktan bu kadar geç sıyrıldığı için onun F.Bahçelilerden özür dilemesi gerek.
Ancak... Kişiliğine yönelik "
saldırılar " ya da bir iki kötü maçın ardından yükselen "
gitsin " talepleri elbette yanlıştır. Böyle konuşanlar, Zico başarısız olsa da özür dileyebilir.
Yayın tarihi: 5 Ekim 2007, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/10/05//akoz.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.