Bu konuyu birkaç kez yazdım, çeşitli ortamlarda tartıştım ama kimseyi ikna edemedim.
Çünkü tartışmaya katılanlar ya da bu konuda bana mesaj gönderenler, gerçeğe
"çıplak göz" ile bakmak yerine belli bir
"siyasi-ideolojik gözlük" ile bakmayı tercih ediyordu.
Peki ben nereden biliyordum?
Dün araştırdım ve buldum:
İktisatçı ve nüfus bilimci
Frederic C. Shorter, bu konularda çok önemli araştırmaları bulunan bir Türkiye uzmanıdır.
Nüfus artışı,
doğum-ölüm oranları,
doğum kontrol politikaları gibi konuları sizden benden iyi bilir.
Shorter'ın
1995'te kaleme aldığı makale,
1997'de Türkçeye çevrilerek, kent bilimci
Murat Güvenç'in değerlendirme yazısıyla birlikte
Birikim (sayı 101) dergisinde yayımlanmış. (Ben de satırların altını çize çize okumuşum.)
Sadece Shorter gibi akademisyenler değil, bizim
Devlet Planlama Teşkilatı da 1995'te yayımladığı raporda benzeri bir öngörüde bulunarak "2050 yılında nüfusumuz
94.8 milyon olacak" saptamasını yapmış.
Onlar öyle diyor ama siyasetçiler her zamanki gibi farklı telden çalıyorlar.
İşte birkaç örnek:
Bütün bu verilerin apaçık ortaya çıktığı yıl olan 1995'te, Refah Partisi Başkanı
Necmettin Erbakan ailelere "
en az dört çocuk" yapmalarını öğütlüyordu.
Sanki onlara kendisi bakacakmış... Sanki aileler de onu dinleyecekmiş gibi...
İslamcılar "
nüfusu artıralım" derken, devlette kümelenenler ise
1960'lardan beri "
Nüfusumuz çok hızlı artıyor, yavaşlatalım" söylemine takılmıştı.
Bunlardan biri de
40 yıllık bilgilerini yenilememekte ısrar eden
10'uncu Cumhurbaşkanıydı...
Sezer daha birkaç ay önce,
11 Temmuz Dünya Nüfus Günü'nde, "
Artış kontrol altına alınmalıdır" diyebiliyordu.
Demokratik bir ülkenin nüfusu (daha doğrusu: "
doğurganlık oranı"), siyasetçiler istedi diye artırılabilir ya da düşürülebilir mi?
Bugün iktidarda Erbakan olsa ne yapacak; ailelere daha fazla çocuk yapmaları için
Viagra mı dağıtacak? Ya da güç Sezer'in elinde toplansa,
prezervatif kampanyası mı başlatacak?
Yapsalar ne fark eder?
Kimse kulak asmaz ki!
Halk bildiğini okur.
Şimdi yine bana kızanlar çıkacak ama
Milli Görüş'ün rahle-i tedrisinden geçmesine rağmen en makul lafları Başbakan
Erdoğan ediyor, Türkiye'nin genç nüfusunu zenginlik olarak görüyor ama artık Erbakan gibi "çoğalın" demiyor.
Zaten dese ne yazar?
Yüzde
70'i kentlerde yaşayan bu halk, çocuk sahibi olmanın, beslenmesinden eğitimine, barınmasından sağlığına ne kadar
pahalı bir sorumluluk olduğunu... Artık, köyde ya da kasabadaki gibi, "
saldım çayıra, Mevlam kayıra" diyemeyeceğini bizzat yaşayarak biliyor.
Not: Dengesiz yoğunlaşmanın ötesinde bir de milliyetçileri endişelendiren
"Kürt oranındaki artış" konusu var ki onu da ayrıca ele almak gerek.
Yayın tarihi: 2 Ekim 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/10/02//haber,AEBC15682E154E9D82FBD380B099FA2B.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.