Geçen gün, "
367'cileri kapıdan kovduk, bacadan içeriye alıyoruz " başlıklı yazıda "
anayasada siyasetin sınırlarını " sorguladım.
Ancak hukuk eğitimi almadığım için öne sürdüğüm fikrin makul olup olmadığını merak ediyordum.
Anayasa felsefesi üzerine doktora tezini henüz tamamlamış, yakında öğretim üyesi olacak bir hukukçuya danıştım.
Ele aldığım konunun ciddi biçimde tartışıldığını söyleyince rahatladım. (Demek ki gazeteci aklımla önemli bir meseleye parmak basmıştım.)
Telefonda konuşurken laf lafı açtı. YÖK Başkanı Prof.
Erdoğan Teziç'in geçen günkü açıklamasını nasıl bulduğunu sordum.
"İnanın" dedi, "TV'den izlerken utandım. Çünkü Erdoğan Teziç, bu ülkenin en önemli anayasa hukukçularındandır. Biz Teziç'in kitaplarıyla yetiştik. Şimdi orada yazdıklarının tam tersini söylüyor."
Biliyorsunuz YÖK Başkanı, özetle, "
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi türban yasağını onayladı... AİHM kararları iç hukukun üstündedir... Dolayısıyla anayasayı değiştirseniz dahi türban yasağı kaldırılamaz" dedi.
Teziç aldatıyor Bunu söyleyen Teziç, hukuksal konulara vakıf olmayan insanları resmen aldatıyor.
Olayın doğrusu şöyle: Diyelim ki bir yasak koydunuz... Üst mahkeme de bu yasağı uygun buldu... Aradan zaman geçti... Yasağı kaldırdınız...
Böyle bir durumda, "
Hayır efendim madem ki üst mahkeme uygun bulmuştu, o yasak devam eder "
denemez .
Aksini iddia etmek saçmalıktır, mantıksızlıktır.
Zaten
AİHM mevcut anayasaya ve yasalara göre karar verdikten sonra
Türkiye'ye şu mesajı gönderdi:
"Türban yasağını kaldırmak istiyorsan, yasalarını değiştir. " İşte olay bu kadar basit.
Üniversitelerde türban yasağının devam etmesini isteyebilirsiniz. Bu sizin fikrinizdir, dünya görüşünüzdür, ideolojinizdir.
Yasağın sürmesi için mücadele de edebilirsiniz. O da
demokratik hakkınızdır.
Ancak Teziç'in yaptığı gibi AİHM kararını öne sürerseniz, saçma sapan bir iddiada bulunmuş olursunuz.
Türkiye'de gerçekten vahim bir durum var:
Uzmanlar, olaya siyaset karışınca, uzmanlıklarını bir yana atıp yalan da dahil her türlü aracı kullanarak
siyasi-ideolojik görüşlerini savunabiliyor.
Böyle bir davranışı içlerine sindirebiliyorlar...
Düşünsenize...
O uzmanlığa erişmek için yıllarınızı vermişsiniz. Onca emek harcamışsınız. Kitap okumaktan gözleriniz harap olmuş.
Ama siyasi bir konuyla karşılaşınca bütün o çalışmaları çöpe atıveriyorsunuz.
Görev süresi
8 Aralık'ta bitecek olan Prof. Teziç, büyük olasılıkla
Galatasaray Üniversitesi'ndeki işine dönecektir.
Ders sırasında, bir öğrenci, "
Hocam YÖK Başkanı iken böyle dememiştiniz; o mu doğru, bu mu " dediği anda yüzü kızarmayacak mı?
Hukukçu meslektaşları satır arasında bu olaya dokundurduğunda içine bir pişmanlık ateşi düşmeyecek mi?
Çarpık zihniyet Uzmanlığı bu kadar kolay kenara atmanın ardındaki zihniyet ne?
Acaba sosyolog Prof.
Kadir Cangızbay'ın anlattığı olay bize bir fikir verebilir mi?
Tarih: Mayıs 2000.
Yer: Muğla Üniversitesi.
Cangızbay,
İstanbul'dan gelen meslektaşına yeni kitabını imzalayarak verir: "Bak abi, güzel bir kitap oldu, ne olur oku..."
Kıdemli profesörün cevabı: "Ben senin neler yazacağını biliyorum.
Ama şimdi sosyoloji yapma zamanı değil, Cumhuriyet'i koruma zamanı. " (
Toplum ve Bilim dergisi, no: 97 )
Dikkatinizi çekerim: Olay
2000 yılında geçiyor. Başbakan
Bülent Ecevit .
Süleyman Demirel'in yerine Köşk'e
Ahmet Necdet Sezer çıkıyor. Ekonomik kriz henüz ülkeyi vurmamış.
AKP'nin kuruluşuna ise daha
bir yıl var.
Ama işte zihniyet bu:
Hocam Cumhuriyet'i koruyacak! Bunun için de gerekirse uzmanlığını feda edecek.
Şimdi o profesörü bulup konuşsanız, "
Bakın ne kadar haklıymışım; geleceği görmüşüm " diyecektir.
Kıssadan hisse: Başlıktaki soru boşuna. Prof. Teziç'in yüzü kızarmayacak, "Cumhuriyet'i korumaya çalışıyordum" diyerek işin içinden çıkacak.
Yayın tarihi: 21 Eylül 2007, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/09/21//haber,BDB280BB412E4BE3B511719FF7C0B02F.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.