Gene Türk Ceza Kanunu (TCK) hazırlanırken düşülen yanlışa düşüyoruz. Suni bir
"zina" tartışması ve ona eşlik eden
"laiklik elden gidiyor" iddiaları yüzünden, hürriyetleri sınırlayan maddeler üzerinde yeterince durulamamıştı. Bir bakmıştık...
"zinacıları".... pardon...
laikliği kurtarmışız ama özgürlüklerin yeterince teminat altına alınmasını sağlayamamışız. Aradan sıyrılan TCK/ 301
(Türklüğe hakaret..) Ermeni meselesine, "resmi görüşün" dışında yorum getiren çok sayıda aydını vurdu; Hrant Dink'in hedef haline gelmesinin baş sebebi de, onun 301'inci maddeden yargılanması oldu. Prof. İbrahim Kaboğlu ve Prof. Baskın Oran, halkı birbirine karşı kin ve düşmanlığa tahrik ettikleri gerekçesiyle, (TCK 216),
"yeni azınlıklar yaratıyorlar" iddiasıyla yargı önündeler.
Anayasada çok önemli düzenlemeler yapılırken, bu defa da baş örtüsü ile yatıp, Malezya ile kalkıyoruz. Oysa, Malezya röportajları gazetelerde çıktıkça, herkes aradaki farkı artık daha iyi görüyor. Bizim ülkemizde,
laikliğin hukuki alt yapısını değiştirmeye yönelik hiçbir teşebbüs mevcut değil. Oysa Malezya'da,
"ikili hukuk" sistemi geçerli. Anayasalarında
laiklik unsuru yer almakla birlikte, Müslümanlar, evlenme, boşanma, miras gibi konularda şeriat hükümlerine tabi. Dini konularda danışılan bir Fetva Müessesesi bulunuyor. Ayrıca din değiştirmek için şeriat mahkemesinin karar vermesi, kişinin İslam'a inancının kaybolduğuna hükmetmesi gerekiyor. 4 kadın almaya bile hukuken izin var. Baştan beri kanunlar buna imkân bırakıyormuş ama, zaman içinde, mevcut hükümler daha çok uygulanır hale gelmiş. Oysa Türkiye'de, Atatürk'ün en önemli devrimi,
Medeni Kanun. Bu kanuna itiraz edip, değiştirmek isteyen siyasi partiye rastlamadım. En radikal bilinen Erbakan bile, sadece
"İmam nikâhı, bazı Hıristiyan ülkelerinde olduğu gibi, resmen geçerli sayılsın. İki kişi arasındaki özel mukavelelerde şeri hükümler uygulanabilsin" demekle yetinmişti.
Bizdeki tartışma, hukuki değil,
dinin sosyal boyutuyla ilgili. Bütün dinler, sadece Tanrı ile birey arasında bir inanç bağı oluşturmakla sınırlı kalmaz, aynı zamanda insanların dünyadaki yaşantılarını ve birbiriyle münasebetlerini düzenler. Bizde, İslamiyet'i, Allah ile kul arasında bir ilişkiye sıkıştırmak, yalnız bir
"vicdan" meselesi gibi görmek isteyenler var. İnancın, dışa yansıyan
ibadet ve
hayat tarzı boyutu, zaman zaman,
"kamu alanı" gerekçesiyle kısıtlanıyor, hatta horlanıyor. Türkiye'de tartışma bu yüzden çıkıyor.
Türk Ceza Kanunu hazırlanırken, zinaya taktık, düşünce hürriyetini sınırlayan 216 veya 301 gibi maddeler üzerinde yeterince duramadık. Prof. Kaboğlu ve Prof. Oran,
"alt kimlik" ve "
üst kimlik" tanımıyla üniter devlet ve millet bölünmezliğini tehlikeye düşürdükleri gerekçesiyle, TCK 216'ya muhalefetten yargılanıyor. Lütfen anayasa tartışmalarını da türbanla sınırlamayalım.
Yayın tarihi: 1 Ekim 2007, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/10/01//haber,ABC5A765B5F34C6D82EA258C73A11CCF.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.