Fransa'nın kuzeyinde yemeğin üstüne, tatlı niyetine, güneyinde ordövr olarak, hatta bazen içine Porto şarabı dökülerek yeniyor. İtalyanların 'roscuitto'sunun yani ince Parma jambonunun sofradaki vazgeçilmez ortağı o. Jambonun güçlü lezzetini, kavunun tatlı aroması dengeliyor. Tıpkı rakının sert alkolünü çok tatlı olmayan kokulu bir kavunun rakı sofrasında dengelemesi gibi. Bizde kavun çok eskiden beri içkinin vazgeçilmez mezesi. Nitekim, IV. Murat içki yasağı koyunca, akşamcıların, içkiden uzak kaldıklarına üzülecekleri yerde, "Vah, vah! Kavuna yazık oldu!" diye hayıflandıkları biliniyor. Ben kendi hesabıma, "Nerede o eski topatan kavunlar!" diye ah çeken, geçmişin kavunlarına özlem duyanlardan değilim. Sofralarımızdaki kavunların tohumları nerede ıslah edilip nereden getirildi, bilmiyorum. Bildiğim, son yıllarda artık kelek kavuna hemen hiç rastlamadığım. Oysa eski Romalı filozof Plinius'un iyi bir kavuna ulaşabilmek için 50 tanesinin tadına bakmak gerektiğini yazdığı dönemde, kavun karabiber ve sirkeyle lezzetlendirilip, bir tür salata olarak yeniyordu. Kelekten farksız olmasına rağmen, fiyatı yine de öylesine yüksekti ki, ancak imparatorların sofralarına girebiliyordu. Roma İmparatorluğu ve onu izleyen dönemlerdeki kavunların özelliklerini öğrendikten sonra, günümüz kavunlarının kokusu ve lezzetine şükrediyor, "İyi ki 21. yüzyılda yaşıyoruz," diyorum.
Yayın tarihi: 19 Ağustos 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/08/19/pz/haber,E00790ED10BB48E4B42427D7906706A2.html
Tüm hakları saklıdır.