Modernleşmenin tarihinin bir yanı insan gövdesinin yeniden şekilenmesinin, kontrolünün ve gövdenin fetişleşmesinin tarihi sayılır. Hiç değilse Fransız düşünür
Foucault'un çığır açıcı kitaplarından beri gövdenin kontrolüyle modernleşme arasındaki bağ veri olarak kabul edilir.
Modern insanın yürüyüşü, bedenini taşıyışı farklıdır. Zira bambaşka bir örgütlenme ve disiplin içinde şekillenmiştir. Türkiye'nin Arap ülkelerine göre ne ölçüde gelişmiş olduğunu anlatmaya çalışan bir Arap gözlemci
İstanbul'da sokaktaki insanların yürüyüşünü gözlemleyerek sözlerine başlamıştı. Bundan otuz yıl önce New York'a giden bir kentli Türk de muhtemelen benzer bir gözlem yapabilirdi.
Utanç değil gösteriş alanı Gövde ve onunla kişinin ilişkisi bir çağın aynası da sayılabilir. Bunun ötesinde gövdenin günaha açıklığı, daha doğrusu günahın nedense hep veya çoklukla gövde üzerinden tanımlanması insanın gövdesiyle ilişkisini belirler. Enis Batur'un çarpıcı, eğlendirici ve bir ölçüde rahatsız edici denemelerinden oluşan
Gövde'm kitabının da başlangıç noktalarından birisi bu zaten: "Ben doğmadan çok önce harekete geçen bir süreç içinde gövdem bana yasaklanmıştır. Kişioğlu, toplumsal düzlemde, öteki gövdelerin kendisine yasaklanış dereceleriyle öylesine birebir didişmek zorundadır ki, kendi gövdesinin kendi kendisinden esirgeniş sınırlarını farketmekte gecikir."
Biraz da buna bağlı olarak
"yol boyu, yolculuk boyu gövdeyi bekler ahlâk" . Her dönemin ahlak anlayışını da tabii ki kültür belirler. Tüm yüksek kültürler de
aslında süperegonun kültürleridir . Bir kültür kutsal sayılabilecek bir ahlaki talep sistemidir. Bu system ise kendi içinde inanç ve suçluluk arasında keskin şekilde bölünür. İnanç emirlere itaat demektir. Suçluluk ise hadlerin aşılması anlamına gelir. Bunun sonucu da dışlanma, utanç ve ölümdür genelde.
21'inci yüzyılda giderek gövde
utançtan çok gösterişin alanı haline gelirken aynı zamanda yaşam da gövdeyi daha bakımlı, daha cazip, daha canlı ve sağlıklı kılma üzerine kuruluyor. Üstelik gövdeyle bu ilişki hemen herkesi etkileyebiliyor, kadın ya da erkek. Emirgan korusuna herhangi bir sabah gittiğinizde gövdeye yönelişin,
gövdeyi koruma arzusunun, onu sağlıklı kılma hedefinin belli sınıflara, belli yaşam tarzlarına ait olmadığını da görüyorsunuz.
Baştacı köşeye atılıyor... Batur'un da altını çizdiği gibi aslında, "Çağımız insanı, bir noktadan sonra, iyiden iyiye aklını yetkin gövde tasarımıyla bozmuştur. 'İdeal' dişi gövde. 'ideal' eril gövde ölçüleri kadim zamanlardan beri tasa konusu olmuştur ama, 20'nci yüzyılda şakülden inhiraf başgösterdi.."
Gövdeyle ilişkinin niteliği böylesine değişirken, gövde ve onun kulanımı, teşhiri üzerinden
ahlâk kuralları koyanlar bile gövdelerine titizlenirken ister istemez kültür de bunun sonuçlarından nasibini alıyor. İster bilginin ışık hızıyla artmasından deyin, ister gövdenin dinçliğine, giderek genç kalmaya/görünmeye/olmaya yönelik tutkudan deyin, yaşlılık bir olumlu statüden olumsuz statüye de geçiveriyor. Yaşlılar, eskiyen gövdeleriyle baştacı olmaktan çıkıp köşeye itiliveriyorlar.
Batur'un kendisi Gövde'mi oluşturan denemeleri yazmaya 1989 yılında başlamış. Yani gövdenin ister istemez farklılaştığı uzunca sayılacak bir zaman diliminde gövdesini de izleyerek, "ona ait sorunlar karşımıza dikildiği için düşünmeye" koyularak. Kendisine şu soruyu da sormuş. "Yazmak gövdeye ve gövdeme yönelik görece bir özgürlük boyutu kazandırdı mı bana?" Bu sorunun cevabını aslında vermemiş Batur. Kimbilir belki de bu soruya cevap verilemeyeceğindendir.
Yayın tarihi: 22 Temmuz 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/07/22//haber,EE89B2411B314637AD8A64F7C10969A5.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.