İddiaya girecek olsam,
"Seçimden sonra Kuzey Irak'a yönelik bir operasyon olacak" derim.
Hükümetten ve askerden gelen sinyaller bu yönde. Geçenlerde bir televizyon kanalında Başbakan
Tayyip Erdoğan'la sohbet ederken, müdahale konusunda kararlı olduğu izlenimini edindim. Komutanlar zaten PKK varlığına yönelik kalıcı bir formül istiyor. Dışişleri Bakanı
Abdullah Gül de bugünlerde son viraja girildiğini açıkça belirtiyor.
Operasyon olursa hem kamuoyu desteği hem de Kuzey Iraklı Kürtlere yönelik tepki duyan Arap coğrafyası Ankara'nın arkasında olacaktır. Peki sorun ne?
Sorun iki başlı. Bir,
"operasyon" paketini güzel bir diplomatik tezle
"Amerika'ya pazarlamak" gereği. İki, Kuzey Irak'a müdahaleyi
"kendi Kürt meselesini çözemeyen Ankara'
nın komşu bir ülkeye saldırarak çözümsüzlük politikası izlediğini" sanan liberal medya ve Türk aydınlarını ikna etmek. Bu yazı, bu kesime yöneliktir.
Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in
"Devletleri ayakta tutan prestijleridir" sözü, hiç aklımdan çıkmaz. Gerçekten de büyük devlet olmak, maalesef alttan almaya, askeri gücünü boşlamaya gelmez. Güçlü ülke olmak için, belli bir askeri ve ekonomik altyapı yanında "caydırıcı güç" sahibi olmanız lazım. Amerika, İngiltere, Fransa, İsrail, Rusya ve hatta komşumuz İran böyledir. Size bir tokat atıldığında cevap vermezseniz kimse sizi ciddiye almaz, ertesi gün ikinci, bir hafta sonra üçüncü tokat gelir.
Devletlerarası ilişkiler, medeni insanların diyalogu gibi gözükse de aslında sokak kurallarının hakim olduğu bir dünyadır. Bu yüzden bir yıldır düzenli olarak
"Kızarsak Kuzey Irak'a gireriz ha!" tehdidinde bulunan Türkiye'nin artık
"girmeme lüksü" yoktur. Türkiye bu noktadan sonra şu ya da bu ölçekte bir güç gösterisinde bulunmak zorunda. Yoksa madara olur, bölgesel anlamda caydırıcı gücü tamamen kaybederiz. Hiçbir güçlü ülke, sınırlarının hemen dibindeki terör kamplarına göz yumup uluslararası saygınlığını koruyamaz.
Tabii adım atınca
kaybedecek çok şeyimiz de var . Avrupalılar kızar, Amerikalılar homurdanır, Kuzey Irak'taki Kürt halkının düşmanlığını kazanırız. Belki ticaret sekteye uğrar, kısa dönemde PKK saldırıları artar. Ancak adım atmayarak kaybedeceğimiz daha çok şey var. Kürt sorunu ve Türkiye'nin birliğini asıl çözümsüz kılan, Barzani tarafından bile ciddiye alınmayan bir ülke durumuna düşmektir. Şu an Türkiye'nin içinde olduğu durum da budur.
Burada önemli olan,
yapılacak eylemin hedef ve sınırlarıdır. Tank, tüfek, kolorduyla Irak'a girmek, yanlış olur. Zorlanırız, hedefi belli olmayan bir maceraya sürükleniriz. Sınırlarımızın çok uzağında olan Kandil'i bombalamak, PKK'lı değil sivillerin hayatına mal olur, masraftan başka "fayda"sı olmaz.
Ancak Kuzey Irak'taki PKK liderlerine yönelik
"gizli operasyon" ya da sınırda
fiili bir tampon bölge oluşturmak rasyonel hedeflerdir. Bunlar
"gerçekleştirilebilir", ABD'ye
"pazarlanabilir" ve Türkiye'nin caydırıcı gücünü yeniden tesis edecek adımlardır. Haksız mıyım?
Yayın tarihi: 22 Temmuz 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/07/22//aydintasbas.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.