"Bugünlerde Ankara'da hayat nasıl?" diye sorarsanız, cevabım
"Heyecansız" olur. Cumhuriyet tarihinin en kritik seçimlerinden birini yapıyoruz, ancak etrafta seçim heyecanı yok. Sanki sonucu belli, yüzdesi belli, sloganları aylar önceden tüketilmiş bir seçim atmosferindeyiz.
Yine de liderler meydanlarda, meydanlar dolu.
Bu garip ortamda Başbakan
Tayyip Erdoğan'ın geçen gün Akşam gazetesi Ankara temsilcisi
İsmail Küçükkaya'ya ettiği sözler, bir anda siyasetin üslubunu değiştirdi. Erdoğan, bir soruya cevaben 11'inci Cumhurbaşkanı'nın muhtemelen yeni Meclis tarafından seçileceği sinyalini verdi;
"uzlaşma" lafını kullanarak bu seçim sürecinde diğer partilerle uzlaşma arayacağını söyledi.
Bunlar, siyaseti rahatlatan, gerginliği düşüren sözler. CHP lideri
Deniz Baykal'ın Erdoğan'ın bu açılımını başından reddetmektense kapıyı
"yarı açık" bırakmasıyla da, daha da değer kazandı
"uzlaşma vaadi." İki gündür esen bu sürpriz
"uzlaşma" rüzgarı, bir anda Ankara ahalisine seçimi, sandığı unutturdu, yine aylar öncesinde olduğu gibi
"Çankaya'ya kim çıkar" totosu oynamaya başladık.
Başbakan'ın aynı röportajda bir soruya cevaben sarf ettiği
"Meclis dışından biri de olabilir" sözü, CHP lideri tarafından
"Meclis dışından biri olsun!" diye yepyeni bir Çankaya şartına dönüştürüldü.
Bu tartışmaların en önemli unsuru, cumhurbaşkanının halk oyuyla belirlenmesi yönündeki anayasa değişikliğini şimdiden geçersiz hale getirmiş olması. Erdoğan da Baykal da
"Meclis seçsin" diyor. Peki o zaman AK Parti neden alelacele bir anayasa değişikliğiyle referandum kararı için bastırdı? Anlaşılan bu sonbaharda yapılacak referandum,
"Şimdi değil de ilerde, çok ileriki bir tarihte cumhurbaşkanını halk seçsin mi?" gibisinden garip bir konsept üzerine kurgulanacak.
11'inci Cumhurbaşkanı'nın Meclis içinden mi, dışından mı biri olacağı seçim sonrası çıkacak tabloya göre şekillenecek. Ancak Erdoğan ve partisinin bu yönde bir taahhüdü yok. AK Parti, hükümeti kuracak sayıda milletvekili çıkarırsa uzlaşma noktasında ilk arayacağı, Meclis içinden bir isim için onay almak olacaktır. Siz deyin
Vecdi Gönül,
Beşir Atalay, ben diyeyim
Zafer Çağlayan ya da
Mehmet Aydın . Henüz erken.
"Meclis dışı" aday, ancak AK Parti'nin beklediği oyu alamaması halinde gündeme gelecek ikinci alternatiftir. Burada son günlerde konuşulan isimlerden
Abdüllatif Şener'in şansı sanıldığı gibi yüksek değil. Şener'i gemiyi fırtınalı sularda terk etmekle suçlayan AK Parti yönetimi, bu isme yönelmekte tereddüt edecektir. Deniz Baykal'ı,
Hikmet Çetin'in adaylığı konusunda ikna etmek ne kadar zorsa, Erdoğan'ı Şener konusunda ikna etmek de bir o kadar zor sayılabilir.
Ankara'da yeniden konuşulmaya başlanan emekli
Hilmi Özkök, Hikmet Çetin ya da
Osman Arslan (Yargıtay başkanı) gibi isimler, henüz masa başı senaryolardan ibaret.
Karar vericiler, 23 Temmuz'da Meclis aritmetiğine, seçilen isimlere, partilerinin gücüne bakacaktır. Sonra Çankaya için
"uzlaşma" zemini aranabilir.
Peki ya
Abdullah Gül ? Dışişleri Bakanı Gül'ün adaylığı konusunda yaşananlarla ilgili buruk olduğunu, ancak ısrarcı olmadığını söyleyebiliriz. Gül
"Meydanların ne istediğine bakın" sözüne rağmen ne kamuoyu, ne de hükümet nezdinde adaylığını dayatma eğiliminde değil. O da seçim sonuçlarını bekleme, ona göre hareket etme eğiliminde.
Kısacası tüm bu senaryolara karşın henüz ortada Çankaya adayı olmadığını hatırlatmak, yanlış sayılmaz.
Yayın tarihi: 11 Temmuz 2007, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/07/11//haber,60428EA076FF4A50B14FEA073A325FA0.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.