Gelin yaz sıcağında serinkanlı bir analiz yapalım. Türkiye'nin siyasi tablosu, son 2.5 ayda kalıcı biçimde değişti. Denklemin temel taşları bir daha yerine oturmayacak şekilde oynadı. Anayasa Mahkemesi'nin 367 kararı, ardından Cumhurbaşkanlığı için referandum yolunu açmasıyla, ciddi bir hukuk karmaşasının içindeyiz.
Geçenlerde Dışişleri Bakanı
Abdullah Gül sohbet esnasında, Türkiye'nin
"öngörülebilirlik" özelliğinin zedelendiğini söyledi. 11'inci Cumhurbaşkanı'nı halk mı Meclis mi seçecek? Anayasa Mahkemesi, yeni düzenlemeleri iptal edecek mi? Yeni Meclis dışardan yönlendirmelere maruz kalacak mı? Seçimler
"kutuplaşmış" Türkiye görüntüsünü körükleyecek mi? Bu yıl kaç kez sandığa gideceğiz? Tüm bu soruların yanıtları yok. Karşımızdaki onlarca bilinmeyenli denklemi düşünürken, tekrar başa dönelim, kesin olarak bildiklerimizi alt alta sıralayalım dedim. İşte 7.7.2007 itibariyle Türkiye konusunda bildiklerimiz:
27 NİSAN AK PARTİ'YE YARADI: Buna şüphe yok. Oyu yüzde 35'in üzerine çıkmış gözüküyor. İktidar partisi, meydanlara mağdur edilmiş bir demokrasi savunucusu olarak çıktı, bunun yarattığı güçlü söylemi kullanma hakkını kazandı. Bakın önceki gün Başbakan
Erdoğan Samsun'da ne diyordu:
"Anayasa Mahkemesi üzerinde tek merci vardır, o da siz, millet. Tashihi karar mercii millettir. Siz ne derseniz o olur. Halk kimi isterse o cumhurbaşkanı olacak." Bu, dünyanın hangi ülkesinde, hangi dilde söyleseniz, güçlü bir söylem. İnsanların siyasete bakışındaki en temel içgüdüye,
"adalet" arzusuna hitap ediyor. Yaşanan olaylar AK Parti'ye bu söylemi hediye etti, parti de bunu kullanıyor.
ASKER SİYASETİN MERKEZİNDE: Bazıları AK Parti'nin kamuoyunda yükselen oy potansiyeline bakıp, 27 Nisan muhtırasının ters teptiği, yorumunu yapıyor. Aslında bu süreçte asker de hedefine ulaştı. İki şeyi gerçekleştirdi. Birincisi kendini yeniden siyasi bir aktör olarak denklemin merkezine oturttu. Bu anlamda TSK yeniden siyasette
"caydırıcı güç." Kendi baktığı noktadan ikinci
"kazancı", Çankaya'ya istemediği birinin çıkmasını engellemek oldu. Ordunun Türkiye'de kimin hükümet ettiğiyle çok ilgili olduğunu düşünmüyorum. Ancak Çankaya ve Meclis arasına kalın bir kırmızı çizgi çekerek,
"Bundan sonrası bizim de meselemiz" dedi.
"Hükümete karışmayız ancak devletin tepe noktasında veto hakkımız var" mantığı. Bu da yeni bir durum.
HUKUK KAVGASI DEVAM: 2000 yılı seçimlerinde ABD'nin düştüğü hale düştük. Türkiye bir kutuplaşma içinde ve bu mücadele maalesef siyaset arenası değil mahkemelerde yapılıyor. Anayasa Mahkemesi'nin 367 kararı, AK Parti seçmeni olsun, olmasın geniş bir kesim tarafından
"siyasi" olarak yorumlanıyor.
Özal,
Demirel ve
Sezer'in seçimleri esnasında gündeme gelmemiş bir kavramın (367) şimdi onay görmesi, hukuk sürecinin politizasyonuna işaret ediyor Önümüzdeki aylarda neler olacağını kestirmek imkansız; ancak sürecin yeniden
"mahkemelik" olacağına şüphe yok.
HALK SEÇERSE GÜÇLÜ, MECLİS SEÇERSE GÜÇSÜZ: 11'inci Cumhurbaşkanı önümüzdeki dönem oluşacak Meclis tarafından seçilirse, ister istemez uzlaşma aranacak, orta yol bulmak için ortalama bir isim üzerine anlaşılacaktır. Bu ortamda seçilen cumhurbaşkanı, Demirel, Özal gibi bileğinin hakkıyla oraya gelen güçlü bir isim değil, daha gri, daha ortalama biri olacaktır. Yok halk seçerse, o zaman inanılmaz bir popüler mandayla Çankaya'ya oturan bir isimden söz ediyor oluruz. Bu durumda cumhurbaşkanı neredeyse
Kenan Evren kadar büyük bir güçle oraya oturacaktır.
Yayın tarihi: 8 Temmuz 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/07/08//haber,B4C9EC832ACA4DBD9C56AD0FF4E5D36E.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.