Seçim dönemlerinde, dış politikanın ikinci planda olması, doğaldır.
Ancak dış politikanın gündeme geldiği ender durumlarda bile tartışmanın bu ölçüde yüzeysel, söylemlerin bu kadar
"sloganvari" olması, ne siyaset esnafı ne de seçmene yakışan biri durum...
Seçim meydanlarında, açık oturumlarda, kamuoyuna verilen demeçlerde şekillenen dış politika tartışması, şu zamana kadar ayağı yere basmayan vaatler, anlamsız suçlamalar ve bol hamaset içeriyor. Mazot edebiyatı, şehit sömürüsü ve bolcana
"Ben senden daha sert davranırım" naraları. Medya seçimin dış politika boyutuyla ilgili değil. Parti programlarının dış politika bölümleri, son derece zayıf. Türkiye AB'ye aday statüsünde, seçimlerde kimse henüz meseleye ciddi anlamda değinmiş değil. Liderler slogan dışında temel diplomatik sorunlara çözüm önerileriyle yaklaşmıyor.
Seçmen deseniz,
"Kuzey Irak'a girelim mi girmeyelim mi?" dışında herhangi bir soruyla ilgili gözükmüyor.
Oysa içinde bulunduğumuz coğrafya, 2008 ortasına kadar kritik gelişmelere gebe. Bunlar Türkiye'yi yakından ilgilendiren, her anlamda bizi etkileyecek gelişmeler.
Örneğin İran, muhtemelen önümüzdeki bir ya da birkaç yıl içinde nükleer güç haline gelecek. Nedir partilerin İran planı? Türkiye'nin nükleer güçle yan yana yaşarken eylem planı var mı?
Irak konusu, PKK ötesinde tartışılmıyor. Tabii ki PKK Türkiye'nin bir numaralı önceliği olmalı. Ancak onun ötesinde Kerkük meselesi ve petrol gelirlerinin dağılımı konusunda hamaset dışında söylenecek sözü olan var mı?
Amerikalılar her durumda 2008'den itibaren Irak'tan çekilmeye başlayacak, muhtemelen Irak'taki fiili bölünme hızlıca resmiyet kazanacak.
"İzin vermeyiz! Karşı çıkarız! Bağırırız!" dışında yeni Irak'la ve Kuzey Irak'taki oluşumla ilgili nasıl bir politika izlenecek? Irak'tan çekilme söz konusu olunca, ABD askerinin Kuzey Irak'a konuşlanması yüksek ihtimal. Siyasilerin ABD askeri tarafından korunan
"Kürdistan" konusunda kısa ve uzun dönemli projeksiyonları ne? Peki hedef ne?
Kosova'nın bağımsızlık ilan etmesi an meselesi. Rusya, Amerika, Avrupa son haftalarda yatıp kalkıp bu meseleyle boğuşuyor. Kosova'nın bağımsızlığı Balkanlar'da zaten alttan alta ısınan etnik gerilimleri körükleyecek. Afganistan'da Barış Gücü'ne ciddi anlamda katkı sağlayan Türkiye, Kosova'da yükselen etnik tansiyonu yatıştırmak için rol alacak mı?
PKK'dan gelen terör tehdidi haklı olarak meydanların bir numaralı konusu. Ancak Türkiye,
global terörün de hedefi. Liderlerin bu konuda söylemi belli mi? Bu yaz artan El Kaide terör tehdidi konusunda ulusal güvenlik politikalarında yeni açılımlar vaat eden var mı?
Gelelim
Merkel ve
Sarkozy'nin şekillendirmeye çalıştığı yeni Avrupa'ya. Seçim tartışmaları, sanki Türkiye'nin AB ile uzaktan yakından alakası yokmuş gibi cereyan ediyor. Sahi son haftalarda
"üyelik",
"AB anayasası",
"fasıl" gibi lafları telaffuz eden oldu mu?
Tüm bunları neden söylüyorum? Türkiye son aylarda daha fazla Ortadoğulu, daha az Batılı bir görüntü veriyor ve seçim tartışmalarında dış politika değil sloganların konuşuyor olması, bu olguyu güçlendiren bir durum.
Kolay sloganlara alışmış, ucuz polemiklerden başını kaldıramayan bir seçmen kitlesi yarattık. Peki dış dünya gelip kapımıza yeni krizlerle dayandığında, buna kim kafa yoracak?
Yayın tarihi: 12 Temmuz 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/07/12//haber,68A65CA0FEAA40FB8CEC1549DBADA231.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.