Yürüyemeyen... Ellerini kullanamayan... Diyelim ki başını alıp bir yerlere gitmek istediği an, tekerlekli sandalyesini arkadan iten birine muhtaç olan biri... İşte öyle bir genç kız, akülü tekerlekli sandalyesine kavuştuğu an, ne demiş biliyor musunuz? Bana söylediklerinde, gözyaşlarımı sakladım. Genç kız, "Tek başıma parka gitmek istiyorum!" demiş. Bu sözün anlamı şudur efendim: Tekerlekli sandalyesini arkadan iten birilerine muhtaç olmadan, özgürce ve istediği yere, üstelik tek başına gitmek... Dahası, acıyan bakışların hüznünün esiri olmadan, kendi arabasıyla kendisi gitmek!... Efendim!... Anlatırken sonsuz zorlandığım bu duyguları, ancak yaşayan bilir. Yaşamayan ise gülüp geçer! Nereden mi biliyorum? Kalçamı kırıp önce tekerlekli sandalyeye sonra da koltuk değneklerine mahkûm olunca çok şeyi anladım. Üstelik bu yaşadıklarımın, birkaç ay içinde gelip geçeceğini... Yaşadıklarımı belki de hatırlamayacağımı bile bile "O insanlar nasıl böyle mutlu oluyorlar?" diyerek! Şimdi çok şeyi daha iyi anlıyorum ve kendimi de sorguluyorum... Özürlülere, acımaktan başka ne yaptık? Onların acımak yerine, hoşgörü istediklerine hiç önem verdik mi? Şu modern dünyada, neden her şeyi biz sağlıklılar için düzenledik de onları düşünme gereği bile duymadan bir köşeye ittik? Neden? En önemlisi de şu: Onlar kendi dünyalarında öylesine çok mutlular ki...
BİLET KONTROLÜNDE ENGEL
Bizler ise mutsuzken, onları hangi hakla ve niçin yargıladık? Şunu anlatmaya çalışıyorum; bir gün gelir sağlıklı bir insan, özürlü olabilir. İşte o zaman, önce kendisini sorgular. Bugün yaşadığım bir olay, bile beni öyle etkiledi ki... Karşıya geçeceğim... Yeşil yansın diye bekliyorum. Polis trafiği durdurdu ve beni elimden tutarak karşıya geçirdi. Ben seke seke polis gözetiminde geçerken duygulandım. Oysa daha geçen hafta Atatürk Havalimanı'nda öyle sinirlenmiştim ki... Gülmeyin efendim... Uçağa binmek için tekerlekli sandalyeyle bilet kontrolüne getirildim. Aramada genç bir bayan güvenlik görevlisi, biraz da sert bir ifadeyle emretti: "Koltuk değneklerinizi cihazın içine bırakın, yürüyerek bu tarafa geçin." Sadece, "Ciddisiniz değil mi?" dedim. Gülümsemeyen yüz daha sertleşti: "Evet, ciddiyim. Sizin güvenliğiniz için, o koltuk değneklerinizi buraya bırakın." "Bırakamam," dedim. Bayan görevli, bu kez alaycı bir ifadeyle sormaz mı: "O ne demek?"
BUGÜN BANA YARIN BAŞKASINA
Öyle bağırmışım ki kendi sesimden kendim korktum: "Koltuk değneklerini bırakırsam düşerim. Düşersem, sağlam bir yerim daha kırılır. Sağlam yerimi kırarsam!.." Karım Sevinç'in, koluma girip beni bir koltuğa oturttuğunu hatırlıyorum. Sonra da görevlilerin özür faslını dinledim. Bu kabalığı yapan bayan görevli, amirinin uyarısıyla defalarca özür diledi, ama ben kabul etmedim. Ben birkaç ay içinde iyileşirim, ama ömür boyu koltuk değneklerine mahkûm birine, bu çirkinliği yapmasın diye, o özrü kabul etmedim. Nereye mi gidiyordum? Doktorum Şenol Akman'ın tavsiyesiyle Kıbrıs'a... Bol bol yüzüp, su içinde jimnastik yapacaktım. Ama bendeki şansa bakın... Hiç yağmur yağmayan Kıbrıs'ta sanki beş gün gök delindi. Üstelik bir de soğuk... Durumumu şöyle özetleyeyim: Şanssız bedeviyi, çölde kutup ayısı severmiş. Ben böyle isyanlar içinde, "Ağustosta suya girsem, balta kesmez, buz olur," diye şarkı söylüyorum ya... Karım Sevinç, bu isyanımı derhal bastırıp beni teselli etti. "Beterin beteri var, derler. Haline şükret. Düştüğün zaman kalçanı değil, kafanı kırsaydın daha mı iyi olurdu?" Karım Sevinç galiba haklı... Hani bilirsiniz... Adam idam edilecek. Cellat, "Son arzun nedir?" demiş. Adam, "Allah, beni beterinden saklasın..." demiş. Cellat, "Daha beteri nedir ki? İşte seni asıyorum!" O an, bağırarak bir atlı gelmiş ve "İdamı durdurun! Ferman var, bu mahkûm asılmayacak, kazığa oturtulacak!" demiş. Efendim, ben tatil için rotayı Bodrum'a çevirmişken, Didim'den Emre kardeşim aradı. "Asım Kaptan çok öfkeli. Çünkü forsası Çöpçü Kaptan, Bengonvil'den kaçtı," dedi. Eh!.. Bize de gönüllü forsa olmak düştü. Koltuk değneklerini atınca, kürek mahkûmluğum başlıyor! Mesaj: Rica etmiyorum, yalvarıyorum! Akülü tekerlekli sandalyeye muhtaç olan o kadar çok kişi var ki... Hele de bunlar genç kızsa... Üniversiteye gidiyorsa... Lütfen yardım edin. İnsan olduğumuzu unutmadan... Bir gün biz sağlıklı insanların, onlar gibi olacağımızı düşünerek yardım edin. Lütfen omurilik felçlilerine yardım...
Yayın tarihi: 20 Mayıs 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/05/20/pz/haber,70243C88BE724AD9B07F00EAB7697F17.html
Tüm hakları saklıdır.