Türkiye'de piyasalaşma eğiliminin belirginleştiği 1990 sonrasında yapılan her genel seçim finansal piyasalar üzerinde etkili oldu. Genelde bu etki seçim öncesinde negatif, seçim sonrasında pozitifti. Bu eğilimden 1999 genel seçimlerinin istisna olması ise piyasaların pozitif eğilim içinde olması yanında çok parçalı ve zor yürüyen bir koalisyon hükümetinden kurtulma umudunun ortaya çıkmasıydı. Nitekim seçim sonrasında da piyasalar iyi olmaya devam etti.
Son olarak 2002 seçimleri öncesinde kurlarda ve faizlerde artış, borsada düşüş meydana gelmişti.
-
Riskler neler? - 22 Temmuz 2007 seçimine ise şunun şurasında bir ay kaldı. Negatif etki adına tık yok. Dün dolar kuru 1.30'a inerek dalgalı kur rejimine geçeli beri en düşük iki veya üç düzeyinden birine geriledi.
- Üstelik ortada Kuzey Irak'a operasyon riski, seçim sonrasında hemen Meclis'in ilk iş olarak cumhurbaşkanını seçme zorunluluğu, eğer seçemezse 45 gün içinde yeniden sandığın ortaya konulacağı gerçeği varken.
- Bir de neredeyse Anayasa'yı değiştirecek bir parlamento aritmetiğine dayalı, iki partili, icraat ve istikrar adına olabilecek en ideal Meclis yapısından normalde 3 veya 3.5 partili bir yapıya doğru giderken ve bu durum en yüksek ihtimal diye ortaya çıkmışken.
- Seçim ekonomisi ise bu kez de var. Ortada riskler yok değil, ama piyasa seyri sanki hiç risk yokmuş gibi davranıyor. Ya bu riskleri hiç görmüyor ya da çok az fiyatlıyor. Asıl fiyatladığı ise pozitif gelişmeler.
Piyasalar çok daha büyük ve derin, kur serbestken seçim öncesinde yaşanan sakinliği ve siyasi riskleri dışlama eğilimini, bir süre önce Garanti Bankası Ekonomik Araştırmalar Müdürü
Ali İhsan Gelberi "Piyasalar sopasını sakladı" diye tanımlamıştı.
-
Fark nerede? - Piyasalar neden sopasını sakladı? Bu seçimlerin öncekilerden farkı mı var? Varsa nerede?
- Bunun
ana nedenlerinden biri küresel piyasalarda yaşanan pozitif eğilim. Likiditenin bol olması ve risk alma iştahının yüksekliği, sermaye hareketlerinin serbest olduğu ve dünya ile entegrasyonunu daha da ilerletmiş ve piyasalarındaki yabancı hakimiyeti artmış olan Türkiye'yi olumlu yönde etkiliyor.
Yabancılar yurtiçi risklere değil, küresel bazdaki koşullara göre hareket ediyor. Seçimi ve riskleri yerli algılıyor, yabancı algılamıyor. - Yabancı hakimiyetini artıran ve aynı zamanda yabancıların Türkiye'ye güvenini de artıran başka bir gelişme ise yaklaşık son bir yıldır yerli yatırımcıların döviz alarak bir kenara çekilmesi. Geçen yılın haziran sonundan bu yılın mayıs sonuna kadar 11 aylık dönemde yerlilerin döviz hesapları 26 milyar dolar arttı ve 86 milyar dolara yükseldi.
Böyle bir alım ve yüksek döviz varlığı, hem yerlilerin risklerini "hedge" ediyor ve siyasiekonomik kaynaklı streslerini alıyor, hem de her dalgalanma sırasında yerlilerin döviz sattığını bilen yabancılara Türkiye'den çıkış olanağı ve güveni veriyor. - Türkiye'nin enflasyonu tek haneye inmiş, borçlarının sürdürülebilirliği artmış, bankaları daha sağlam. Buna karşılık faizi hâlâ yüksek. Dünyanın en yüksek faizini veren bir ülkede kur riski büyük değilse, en azından yabancılar yatırıma devam ettiği sürece kur artmıyor hatta düşüyorsa, herhangi bir dalgalanmada da yerliler döviz satıyorsa, böyle bir riski profesyoneller alabilir. Yabancıların elinde para var ve yatıracakları yer arıyorlar. Türkiye bu fırsatı onlara sunuyor.
- Uygulanmakta olan seçim ekonomisinin olumsuz etkiler yaratmasını ise mali disiplini yüksek bir dönemden geliyor olmamız örtüyor. Bu konuda IMF de bir şey söylemiyor. Dolayısıyla yabancılar açısından sorun yok. Herhangi bir terslik olduğu zaman, IMF programının uygulandığı, mali disiplin konusunda IMF uyarısının bulunmadığı gerekçesiyle durum açıklanabilir.
Bu farklara rağmen piyasanın sopası hiç ortaya çıkmayacak mı? Bu da başka bir yazıya.
- Sonuç - "Pasif bağlılığın gücünden daha üstün bir şey yoktur" Marilyn French
Yayın tarihi: 19 Haziran 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/06/19//haber,60E788D0626449E6956C2C6EA9EAA1DF.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.