kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 21 Mayıs 2007, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ABDURRAHMAN YILDIRIM

İktidar değişse de ekonomik yapı değişmez

Seçim sonrası ekonomiyi nelerin beklediğini öngörürken tabiki, seçim öncesinde bütçe ve makro ekonomik göstergelerdeki bozulmanın toparlanması gereği baştan vurgulanmalı. Her hükümet seçim sürecinde populist bazı harcamalar yapar. IMF ile altıncı gözden geçirmenin onayı yeni geldi ve bunun niyet mektubundan öğreniyoruz ki, 2007 yılı faiz dışı fazlası milli gelirin yüzde 6.7'si olarak bekleniyor. Eğer böyle bir gerçekleşme veya bu rakamın biraz altında bir sonuçlanma olursa, seçim sonrasında herhangi bir önleme de gerek kalmaz. Ama seçim sürecinde KİT'lerden ve mahalli idarelerden yapılan harcamaların merkezi yönetime yansımasının zaman alacağını hesaba katarsak asıl fatura seçim sonrası ortaya çıkacak demektir. Dolayısıyla belirlenen yüzde 6.7'nin tutturulması bir hayli zor ama tutturulursa da o ölçüde Türkiye'nin şansı olur. Hatta seçim sonrasında IMF ile yeni standby gibi sert bir programı sürdürmek durumunda kalmayabiliriz.

- Sandık değiştirir mi - Seçim sonrasında ekonomiyi nelerin beklediği biraz da seçim sandığından çıkacak sonuca bağlı. Ancak ister AK Parti anayasal veya tek başına çoğunluğu sağlayarak yeniden iktidara gelsin, isterse de koalisyon lideri olsun, bunun mevcut ekonomik ve finansal piyasa dengelerini değiştirmesi pek beklenmiyor.
İktidar değişikliği durumunda ise koalisyonların iş yapma yavaşlığı veya zorluğu, tek parti hükümetlerine oranla daha kolay dağılma riskinin bulunması, başta ekonomiye bir geçiş dönemi yaşatabilir. Piyasalar sandıktan çıkacak sonucu önemli ölçüde seçim öncesinde, belki çok az da seçim sonucunda fiyatlayabilirler.
İktidarın değişmesi durumunda ekonomide yapı değişimine gidilir mi diye tarşılıyor. Bu amaçla da partilerin ekonomik programları sorgulanıyor.

- Parti programları - Burada hemen bir tesbiti veya gözlemi aktarmakta yarar var. Bugünkü iktidar dahil geçmişteki hükümetlerin hiçbiri kendi ekonomik programını uygulayamadı. Eğer doğru düzgün bir ekonomik programları vardı ise. Örneğin Bülent Ecevit'in "Köykent"leri hayata geçirmesi hayaliydi. Ancak bunu parasızlıktan dolayı yapamadığını, tek bir örnekle kaldığını itiraf etti. Yani partiler muhalefetteyken serbestçe ve halkın hoşuna gidecek ekonomik vaatlerde bulundular. İktidara geldiklerinde ise vaatlerini yerine getirmekten çok ekonominin gereklerini yerine getirmeye çalıştılar. Belki buna bir istisna olarak 1991'de kurulan koalisyon gösterilebilir. "Tarım ürünlerine kim ne verirse ben 5 üstünü veririm" tutumunun da etkisiyle Türkiye 1994 kriziyle karşılaştı.

- Küresel etki - Bugünkü iktidar da seçim meydanlarında ülkeyi IMF'ten, yüksek faizden kurtaracağından söz etmişti. Ama başta önemli ölçüde uyum zorluğu çekse de, sonradan iyi bir IMF programı uygulayıcısı durumuna geldi. Bunun yararını gördükçe de, piyasayı ürkütmekten çekinir oldu.
Sonuçta AB sürecinin ve dünyadaki bol likiditenin etkisiyle Türkiye ekonomisi hem piyasaları hem de doğrudan yabancı yatırımlarıyla küresel ekonomiye iyice entegre oldu. 85 milyar dolarlık portföy yatırımı yanında 80 milyar dolarlık doğrudan yatırıma da ulaşıldı. Kredi riskleriyle birlikte yabancıların Türkiye'deki varlıkları 332 milyar dolara kadar yükselmiş durumda.

- İki tarafı keskin bıçak - Bu boyuta ulaşması, belirleyici konuma gelmesi yabancı sermayeyi aynı zamanda iki tarafı keskin bıçak haline de getirdi. Hareketi halinde hem Türkiye'ye hem de kendilerine zarar verecekler. Bu açıdan işbaşına yeni bir iktidar da gelse, hemen baştan intiharı göze almamışsa, mevcut yapıya dokunmayı da göze alamaz. Bununla kastımız, yabancı sermayeyi bilerek ve isteyerek Türkiye'den gönderecek uygulamalardan sakınma yanında aynı zamanda parasal akışın devamını sağlayıcı, hatta gelenleri de ürkütmeyecek bir ekonomi politikayı izlemek. Yani mevcut yapı kendini savunacak büyüklükte sonuçlar yarattı. Artık geri dönüşü çok zor.
Bunun dışında yapılacaklar ekonomide ince ayar faslına girer. Bu ayar da gerekli zaten. Ustalık ise bu ince ayarın nasıl yapılacağında.

- Sonuç - "Herkes kaşık yapar ama sapını ortasına getiremez" Türk Atasözü