Dün ekrandan tüm gençliğimizin ve orta yaş dönemimizin önemli bir bölümünün anılarını gizleyen Kordon'
daki coşkuyu izlerken, belleğimiz bizi 30 yıl öncesine götürdü. 1977 Mayıs'ının dünkü gibi güneşli ve imbatlı bir günüydü. Yazı işleri müdür yardımcısı (Sevgili Güngör Mengi'nin sağ kolu) olarak görev yaptığımız Yeni Asır Gazetesi'ne kısa boylu, şişman, gözlüklü bir ziyaretçi geldi. Önceden randevu aldığı için bekliyorduk.
Kendini tanıttı:
"Ben Turgut Özal. Milli Selamet Partisi'nin (MSP) İzmir birinci sıra milletvekili adayıyım." Sonra biraz geçmişinden söz etti: Devlet Su İşleri'nde Süleyman Demirel'le geçen yıllarından, Devlet Planlama Teşkilatı müsteşarlığından, son görevi Sabancı Holding Genel Koordinatörlüğü'nden. Sonra da vizyonundan: MSP etiketine bakarak hakkında yanlış yargılarda bulunmamamızı, inançlı ama liberal bir dünya görüşüne sahip olduğunu, din ile siyaseti birbirine karıştırmaya asla niyeti olmadığını, falan filan...
Dikkatle, hatta sempatiyle dinledik, "Siz farklı bir kişiliğe ve dünya görüşüne sahip olabilirsiniz ama rozetini taktığınız partiye İzmir geçit vermez" dedik. Güldü;
"İzmir için hani bir tabir vardır ya, göreceksiniz onu aşacağım, ona rağmen kazanacağım." İmasını anlamıştık, biz de güldük. Ama ondan farklı olarak; İzmir'i, iliklerimize kadar işlemiş İzmirli kimliğini bilmenin verdiği güvencenin rahatlığını yansıtan bir gülüştü bu.
Özal bile başaramadı Nitekim
sandıktan zerrece tereddüt etmediğimiz sonuç çıktı. O sıralar Bornova'yı mesken tutmuş olan bir cemaat liderinin yoğun çabalarına rağmen
5 Haziran 1977 Pazar günü yapılan seçimlerde İzmir'de Özal siyasal hayatının ilk ama en ağır yenilgisini aldı. Sonuçları hatırlatmakta fayda var: CHP: 383 bin 333 oy (Yüzde 52.61), AP: 288 bin 645 oy (Yüzde 39.66), MSP: 21 bin 389 oy (Yüzde 2.94).
Özal o yenilgiyi asla unutmadı, unutamadı. O yenilgiyle başlayan İzmir öfkesi, hatta kini de hayatının sonuna kadar sürüp gitti. 1983 seçimleriyle iktidara gelince İzmir'i cezalandırmak için elinden geleni yaptı. Ama yine de İzmir'i teslim alamadı.
Şimdi aynı kompleks Başbakan Erdoğan'ın iç dünyasında kasırgalar estiriyor. Bu kompleksin 2005 sonuna doğru bir İzmir ziyaretinde dışa vurmasını engelleyemedi:
"Zaman zaman İzmir'e yakıştırılan bazı ifadeler var. İlk seçimde inşallah bu yakıştırmaları İzmir silip atacaktır." Yani, rahmetli Özal'ın 30 yıl önce "Hani o tabir" diye geçiştirdiği benzetmeyi kastetti: "
Gavur İzmir! "
Büyük harflerle yazın Ama bir şeyi bilmiyordu. İzmirli için "Gavur" kavramı onun dini eğitimi gereği yüklediği veya algıladığı anlama gelmiyor.
İzmirli için "Gavurluk"; çağdaşlık demek. Laiklik demek. Cumhuriyetçilik demek. Demokratlık demek. (Başta Demokrat Parti ve Adalet Partisi olmak üzere çok partili demokrasi girişimlerinin tüm ateşleri İzmir'de yakıldı.) Özgürlük demek, özgürlükçülük demek.
Listeyi uzatmak yerine, Cumhuriyet mitinglerinin en görkemlisi olan dünkü şölende taşınan bir pankartı aktaralım, çünkü "Gavur"u ondan daha iyi anlatmak imkansız:
"Ben gavurum. Vatan sevgisi, Atatürkçülük gavurluksa, yazın en büyük harflerle: Ben İzmirliyim." Ya da şunu: "Biz gavur İzmirliyiz. Ege'nin efesi, laikliğin kalesiyiz."
Erdoğan en iyisi Kemalettin Kamu'nun "İzmir'e Tahassür" (İzmir'e Özlem) şiirini bir kez daha okusun. Özellikle son iki kıtasını:
"Şimdi bir kuş olsam, kanadım olsa / İzmir'e giden yol eğer bu yolsa / Bir başıma bile giderim anne!
Bir çetin bilmece sorsam Paşa'dan / Söylemem memleket bağışlamadan / Mutlaka İzmir'i isterim anne!"
Paşa, Mustafa Kemal Atatürk Paşa, "Çetin bilmece"nin cevabını ona verir mi bilmiyoruz ama İzmirliler haykırdılar bile: "Geçit yok!"
Yayın tarihi: 14 Mayıs 2007, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/05/14//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.