Ülke gündeminde
Cumhurbaşkanı seçimi ve erken genel seçim, miting meydanlarını dolduran milyonlarca insan ve
Genelkurmay' ın yaptığı açıklama sonrasında geçen süre birçok dersler verdi. Bunların en başında da ekonominin seçim malzemesi olmaktan çıkması geliyor olması. Genelkurmay açıklaması sonrasında gerek iktidar ve gerekse bazı çevrelerce
"Ekonomi allak bullak olacak. Dolar tavana vuracak, borsa çökecek vebalini herkes öder" açıklamaları geliyordu. Ancak daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi piyasanın sakin seyri hem bu açıklamaların tam tersini gösterdi, hem de bir gerçeği daha ortaya çıkardı:
Piyasanın istikrarının nedeni iç değil dış piyasa gelişmeleri. İktidar partisi seçim kampanyası sırasında en çok
ekonomideki istikrarı kullanmayı planlıyor olsa gerek. Gerçekten de 2002 Kasım'ından bugüne kadar geçen sürede piyasanın aklına
"tek parti=istikrar" parolası adeta işlendi. Bu durum öyle bir hal aldı ki adeta siyasette çıkabilecek birçok alternatif çabası piyasanın olumsuz tavrı nedeniyle sonuçsuz kaldı.
Bugün geldiğimiz noktada ise, piyasada önceleri iktidarın son dönemdeki hareketleri nedeniyle acabaların oluştuğu, sonrasında ise yeni siyasi alternatiflerin desteklendiği görülüyor. Yoksa
Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunu iptal ettikten sonra piyasa neden olumlu tepki versin? Borsa yüce mahkeme kararından sonra niye yükselsin. Belki bu noktada yakalanan sürecin şöyle bir olumsuz sonucu olduğu eleştirisi yapılabilir.
Yurtdışı piyasalarda aynı süreçte çok olumlu bir hava yaşandı ancak Türkiye bundan faydalanamadı. ABD piyasaları rekor seviyelerde bulunuyor. ABD Merkez Bankası'nın da faiz artırmama kararı bu süreci destekler nitelikte. Ancak Türkiye'nin bu olumlu gidişten en azından son birkaç hafta için yararlanamadığı bir gerçek. Cumhurbaşkanlığı seçimi bir krize dönüşen ve hiç planlanmamışken halkın tepkisi ile ortaya çıkan erken seçim de varken bu gayet normal bence.
Erken seçime giderken değinmek istediğim bir diğer nokta da tüm yorumların 2002 seçim sonuçlarına göre yapılması.
Tüm parlamento hesapları ve oy beklentileri yorumlanırken 2002 seçimlerinden hareket ediliyor . İktidar partisi yüzde 35 oy almıştı. Oyu biraz azaldı diyenler hemen yüzde 30'lara indiriyor beklentisini. Öte yandan iktidar oyunu daha da arttırdı diyenler. Bir başka analiz AK Parti nin tek başına iktidar olamayacağı ve bugünkü iktidarın da içinde yar alacağı veya almayacağı koalisyon hükümeti beklentileri. Ancak 2002 seçim sonuçları baz alınarak yapılan bu değerlendirmeler ne kadar gerçekçi zaman gösterecek.
Çünkü
2001 krizinin yıkıcı etkisi sonrasında yapılan bir seçimden bahsediyoruz. İktidardaki üç iktidar ortağı partinin meclise bile giremediği bir seçimi konuşuyoruz. 10 milyon seçmenin sandığa gitmediği bir seçimi hareket noktası olarak almak bu nedenle doğru değil.
Bu seçimde ise seçmenler sandığa gitmek için birbirleriyle yarışacak. Ayrılan ve kurulan başka partiler değil, iktidar partisi karşısında merkez sağ ve solda ittifakların kurulduğu bir seçim olacak. Bunu değerlendirmeyi yaparken, seçimin yaz ortasına gelmesi, iktidar partisi dışındaki seçmeni yazlıklardan sandık başına getirir mi sorusunu düşünmüyor değilim.
Her şeye rağmen parçalanmışlık sona erince çıkan sonuçların 2002 Kasım seçimleriyle nasıl farklılık göstereceğini hep birlikte göreceğiz . Ancak olup bitenler de ekonomik istikrarı şekillendireceğini de hesaba katmalıyız.
Yayın tarihi: 11 Mayıs 2007, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/05/11//haber,DF8A94C0EB1245D3916A35EB07298F0E.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.