Cumhurbaşkanlığı seçiminde gerginlik olacağı bekleniyordu. Bu nedenle finansal piyasalarda belli bir kötüleşmenin meydana geleceği de aylar önceden, hatta geçen yıldan beri tahmin ediliyordu.
Nitekim geçen hafta perşembe, cuma ve cumartesi arka arkaya üç gün iki konuşma ve bir miting ile kartlar açılmaya başlandı. İlk hamleler yapıldı. Bu üç gelişmenin ardından ilk işlem günü olan pazartesi finansal piyasalar yönünden şaşmadı. Borsa yükselmeye, döviz düşmeye, faiz gevşemeye devam etti. Acaba piyasalar mı yanlış yapıyor, yoksa koşullar mı çok değişti?
Piyasaların yanlış yaptığı, tabloyu ve geleceği doğru değerlendiremediği durumlar elbette oluyor. Ancak piyasalar yanlışını düzeltebiliyor da. Bu kez durum daha farklı olabilir. Çünkü piyasaların koşulları ve makro ortam oldukça değişik.
-
Ekonomideki fark - Farkın biri ekonomik ortamda veya yapıda. IMF ile bir program sürdürülüyor. Üstelik bütçe disiplini geçmişe göre çok iyi noktada. Yüzde 6.5 faiz dışı fazla tutturuluyor. Enflasyon ilk kez tek haneli rakamlara kadar gerilemiş. Kamu borçlanması disiplin altına alınmış ve bu konudaki AB kriteri tutturulmuş. Hazine'nin yaklaşık 15 milyar dolar nakti var. Yani bir, bir buçuk ay hiç borçlanmasa da olur. Harcamalarını buradan finanse edebilir.
Üstelik Hazine'nin bu parasının bir kısmı döviz cinsinden. Kur yükselirse, gerektiğinde bu dövizler YTL'ye çevrilebilir. Yani burada cumhurbaşkanlığı ve seçime yönelik iyi bir hazırlık yapıldığını söylemek mümkün. Bu da piyasalardaki kötüleşmenin önüne geçiyor.
AB ile müzakarelerin başlaması doğrudan sermaye yatırımlarının önünü açtı. İlk üç ayda 12 milyar dolara varan doğrudan sermaye girişinin, Başbakan'ın belirttiği 30 milyar doları bulmasa bile, geçen yılki 20 milyar doları geçmesi olası. Bu da cari açığın neredeyse tamamına yakınının doğrudan sermaye girişi ile finanse edilmesi anlamına geliyor. Pek tabii ki hem portföy yatırımları hem de doğrudan sermaye girişi ile Türkiye'de döviz arzı artınca kurlar da geriliyor.
-
Piyasadaki fark - Artık yurtiçi piyasalarda yabancılar hakim pozisyonda. Borsada dolaşımdaki hisse senetlerinin yüzde 70'i yabancıların elinde. Bu ilk kez oluyor. Bono piyasasında Merkez Bankası ve kamu bankalarının elindeki kağıtları hariç tutan hesaplamalar
yabancıların payının yaklaşık yarıya geldiğini gösteriyor. Kamu kurumlarını çıkartılıyor; çünkü bu kağıtlar trade amaçlı kullanılmıyor. Bonodaki yerliler de piyasayı bozmak istemiyor. Yabancılar ise cumhurbaşkanlığına yönelik risk algılaması düşüklüğünden satış yapmıyor. Yabancı ağırlığı ilk kez bu kadar yükseldiği için, bono piyasasının yurtiçi siyasi gelişmelere hassaslığı azalmış bulunuyor.
-
Yerliler gardını almış - Siyasi gerginlik gibi gelişmelere duyarlı kesim ise yerli yatırımcılar. Onlar da geçen yılki Merkez Bankası atamasında yaşanan kriz olayından sonra gardını almaya başladı. Cumhurbaşkanlığı ve genel seçime hazırlık yaptılar.
Yerlilerin döviz tevdiat hesapları 60.2 milyar dolardan 80.4 milyar dolara yükseldi. 9 ayda 20 milyar dolar veya yüzde 33.5 oranında artış kaydetti. Bu, döviz tutmanın serbest bırakıldığı 1983'ten sonra görülen en güçlü dövize yönelme olayı. Yerliler hisse senedinden de gittikçe uzaklaştı ve borsa payını yüzde 35'ten yüzde 29'a indirdiler.
Benzer azalma bono yatırımlarında da meydana geldi. Yerlilerlerin bu
kriz pozisyonu, bugün piyasada bozulma meydana gelmemesinin de önemli bir nedeni.
-
İki farklı piyasa - Nasıl ki cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda ortaya çıkan tabloyu yabancı medya
"İki farklı Türkiye" diye yorumladıysa, işte finansal piyasalarda adeta
"iki farklı piyasa" var.
Yerlilerin gördüğünü yabancılar görmüyor, yabancıların gördüğünü de yerliler görmüyor. Piyasada yerli ve yabancı katılımıyla oluşuyor. Yabancılar daha ağır basınca ve son günlerde küresel piyasalar pozitif yönde hareket edince, ortaya
"Piyasalar niye kötüleşmedi?" sorusu çıkıyor. Onun için yurtiçi siyasi gelişmeler piyasayı pek etkilemiyor. Bu da hükümet üzerinde piyasaların terbiye edici tarafının pek kalmadığına işaret.
Piyasaların yurtdışı otomatik pilotuna bağlı olmasının iyi tarafı şimdilik piyasa istikrarını sağlaması, kötü tarafı ise ülke gerçeklerinden kopukluğu ve terbiye edici özelliğini kaybetmesi.
- Sonuç - "Abarttığımız her şeyi kaçınılmaz olarak zayıflatmış oluruz" Jean-François De La Harpe
Yayın tarihi: 17 Nisan 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/04/17//yildirim.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.