Nereden bakarsanız bakın, Ankara'da düzenlenen
"Cumhuriyet Mitingi" Türkiye'nin bugünü ve geleceği açısından önemli bir deneyimdi.
Bu nedenle de hem içeride hem de dışarıda ciddi yankı yarattı.
Kuşkusuz bu yankılanmanın tek nedeni, meydanlarda AK Partili bir cumhurbaşkanının istenmemesi değildi.
Daha önemlisi
"laiklik" vurgusu ağır basan ve son beş yılda
"kaygıları" giderilmeyen yüz binlerin meydanlara inmesiydi.
Düzenleyicilerin
"darbe" yle ilintili olması, konuşmacıların
"dışlayıcı" bir dil kullanması bir yana, asıl önemli olan hiçbir olay çıkmadan, yakıp yıkmadan meydanlarda
"demokrasi" talebinin dile getirilmesiydi.
Türkiye, böylece ilk kez rejimin
"asıl" sahiplerinin, içlerine sindirilememiş de olsa meydanlara inerek
"demokrasiye" ihtiyaç duymalarına tanık oldu.
Bu da önümüzdeki süreç açısından önemli ve bir o kadar da tarihi bir dönüm noktasıydı.
Çünkü, Türkiye'nin demokrasi tarihi bir bakıma
"Mecburi demokrat" lar tarihiydi.
Kaba biçimiyle 12 Mart Askeri Darbesi solcuları, 12 Eylül hem solcuları, hem sağcıları, 28 Şubat süreci İslamcıları bir nebze de olsa demokratlaştırdı.
Şimdi bu sürecin yeni bir versiyonuyla karşı karşıyayız.
Bu kez
"öteki" pozisyonunda olan Türkiye'deki rejimin
"asıl sahibi" olduğu söylenen laikler...
Habertürk Televizyonu Genel Yayın Yönetmeni
Melih Meriç'in deyimiyle Türkiye'de
"canı yanmadan kimse demokrasiyi benimseyemiyor." Daha önceki bir yazımda şöyle bir soru sormuştum:
" Çevreden gelen
'öteki' lerle (AK Parti) devlete rengini veren
'resmi ideoloji' nin (laiklerin) tepede buluşmasından nasıl bir
'sentez' çıktı?"
Cevabı yazının son paragrafındaydı:
"Neresinden bakarsak bakalım, ilginç bir siyasi deneyim yaşadığımız kesin. Birçok sorun çözümsüz kalsa da Türkiye, 4 yıllık bu kısa dönemde
'öteki' diye nitelenenlerin iktidar olmasına olanak verdi. Onlar da zorlansalar da
'merkezde kalmayı' başararak,
'siyasal İslamcı' akımı büyük oranda marjinalleştirerek yeni bir fırsat yarattı."
Şimdi sıra
"laik" kesimde...
AK Parti iktidarında kendilerini dışlanmış hisseden bu kesimin
"meydanlara" inmesiyle yeni bir demokrasi deneyimi yaşanıyor.
Bu süreç tek başına iktidar arzulayanlar açısından da önemli derslerle dolu.
Tek başına iktidarların dayatmacı ve
"öteki" leştirici bir sonuca yol açmasının artık kabullenilmediğini Tandoğan meydanı gösterdi...
Ve toplumun katılımcı bir demokrasiye, demokratik bir siyasal sisteme ne kadar ihtiyacı olduğu bir kez daha ortaya çıktı.
Dahası bu meydanlara iniş, yeni bir siyaset dili, çekim merkezi yaratamayan muhalefet partilerinin bütün argümanlarını yerle bir etti.
Büyük olasılıkla 14 Nisan tarihi, bundan sonra tek başına iktidar olan siyasi partilerin tepesinde artık
"Demokles'in Kılıcı" gibi bir toplumsal baskının var olacağını gösteriyor.
Bu da demokrasi açısından önemli...
Gelelim mitingi düzenleyenler açısından çıkartılacak derslere...
Bu ülkede laik, demokrat ve çağdaş bir yaşam isteyenler sadece o meydanı dolduranlardan ibaret değil.
O mitingi düzenleyenlerin üslubunu, siyasi ideolojilerini benimsemeyen ama laik demokratik hukuk devletini isteyen milyonlarca insan var.
Hatta bunlar arasında AK Parti'ye oy verenlerin sayısı hiç de az değil.
Bu mitingin olaysız geçmesi ve yüz binlerin katılması Türkiye'deki demokrasinin ve toplumun olgunluğunu gösteriyor.
Önemli olan da bu...
Demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak yaşamak ve toplum kesimlerini
"öteki" leştirmeden bir arada tutmayı başarmak...
Yayın tarihi: 17 Nisan 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/04/17//ovur.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.