Yıl 1998'di. Namık Bey öldüğünde oğlu Tarık 8 yaşındaydı, kızı Aylin
ise 8 aylık bebek.
"Liberal muhafazakar ANAP devri" nin daha başında bir kanun çıkmıştı.
"Sosyal devlet" liberal ekonomiye yüktü ya; sosyal güvenlik kara delikti ya.
Yoksul, dul, yetim, çaresiz için sosyal adalet istemek delilikti ya.
Devir o devir.
Kanun, ölüm aylığı için en az 5 yıllık sigortalılık, 1800 işgünü prim şartını koşuyordu.
İnsanın sağken "ölme eşeğim ölme" demesi mümkündü, ama ölünce ne diyebilecekti ki!
Tarık Bey de erken öldü.
Eşi, çocukları erken buluyordu elbette ama devletin erken bulduğu şuydu:
Tarık Bey 50 işgünü daha dayanabilseydi, yani ondan sonra ölseydi, dul eşi ile yetim çocuklarına maaş bağlanacaktı. Lakin, 50 gün erken ölünce kaçırmıştı.
"Erken ölüm" dediğin, 1800 gün prim ödemeden tükenmekti.
Çünkü geride kalana sadece "başın sağ olsun" denecek, 8 aylık bebek dahi yetimden sayılmayacaktı.
Neden sonra, 2005'te, Anayasa Mahkemesi o kanunu "mantık ve hukuk dışı" buldu.
Bir 20 yıl "mantık ve hukuk dışı" uygulamayla geçmişti.
"Anayasa'da yer alan sosyal devlet ve eşitlik ilkesine aykırı" ydı hem de.
Bu sütunda sık sık dediğim şey: Hepimize karşı pek sıkı korunan Anayasa'nın aslında ülkeyi yöneten üst düzey siviller ve üst düzey askerler ile iş dünyası tarafından, yani anayasaların arkasındaki (ve önündeki) güçler, zümreler tarafından her gün açık ihlali.
Aylin bebek 8 yaşına, ağabeyi 17 yaşına varmış; o zaman dul ve yetim aylığı alamayan anne ise çareyi ikinci evlilikte bulmuştu.
Şimdi çocuklara 200-250 YTL maaş bağlanıyor.
Ama onlar 9 yıl, başkaları belki daha fazla belki daha az, "mantık ve hukuk dışı, Anayasa'ya aykırı" durumdan mağdur oldular.
Evlerine, aşlarına, sevinçlerine, eğitimlerine, huzurlarına kökten çare olmasa da bir destek çıkabilecek bir aylıktan mahrum kaldılar.
O günkü "mantık ve hukuk dışı, Anayasa'ya, sosyal devlete, eşitliğe aykırı" hüküm hayatlarına hükmetti, tahakküm etti.
Belki bir ekmek daha az aldılar; belki bir şişe sütten vazgeçtiler. Belki kıymayı, o da haftada bir, 100 gramda tuttular. O oyuncak alınamadı bir türlü. O kitap da öyle. Belki tüp bitince iki hafta beklenmezdi. Belki kaloriferli bir eve geçilir, belki soba biraz daha fazla yakılırdı. Kolları küçülmüş, bilekleri dışta bırakan paltonun yenisi alınır, ağabeyin küçülen eskileri yıllarca kardeşe saklanmazdı.
Bilmiyorum bunları.
"Bir hakkın gasp edildiği" ni tespit eden Anayasa Mahkemesi kararı ardından, AKP hükümeti, sürenin dolmasına kadar bekleyip son anda aceleyle 900 güne indirdi şartı. 1800'den 900'e. Eski haksızlığa bak yani!
Lakin on binlerce ölünün mütevazı mirasını; onbinlerce dulun, yetimin, bebeğin geçmiş hakkını, çocukluğunu, gençliğini, hayatını gasp eden "geçmiş" in tazmin imkanı ve hukuku onlardan esirgendi.
Ne "Adalet ve Kalkınma"nın kılı kıpırdadı Meclis'te; ne de "Cumhuriyet Halk"ın!
Çünkü ne cumhurbaşkanlığı rüyası veya kabusuydu; ne laiklik kavgası, ne ofer ne lüfer işleri, ne medya hakimiyeti, ne özelleştirme, güzelleştirme..
Ne sivilliğe inançsız sivil toplumculuk gösterisiydi, ne demokratlıktan nasipsiz demokrasi beyannamesi, ne alttaki onbinlerce askerin hakiki hayatından habersiz, onların yaşam ve insan haklarının bütününe duyarsız ölüm güzellemesi.
Hakiki adalete, hakiki cumhuriyete dair bir ilkeydi.
İşte, öyleydi! Şöyleydi, böyleydi!
Tüyü bitmemiş yetimin hakiki hakkıydı.
Yayın tarihi: 11 Nisan 2007, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/04/11//talu.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.