O topları kim yumurtladı?
Medyamıza renk katanlar çoğalıyor. Kimi milli takımın Yunan kaleci satın alındığı için galip geldiğini söylüyor, kimi de avamla kavga etmek için gazeteci olduğunu.
Efendim, sizi bilmem ama ben milli ve manevi hassasiyetleri olan bir insanım. Milli futbol takımımız hem Yunanistan'ı deplasmanda farklı bir skorla yenerek bizi gururlandırırken hem de Norveç karşısında 2-0 yenikken, durumu eşitleyip 'altın değerinde bir puan' alırken, kendimi tutamadığımı ve seri şekilde tekbir getirdiğimi itiraf etmeliyim. Bakmayın öyle, Zekeriya Beyaz hocamızın da onayı var. Bülent Ersoy Hanımefendi'nin, aşka gelip Popstar yarışmasında tekbir getirmeye başlamasıyla tetiklenen tartışmada, ki her zamanki gibi memleketimizin en önemli gündem maddelerinden biri olmuştur, konu çözüldü. Zaten, Uçankuş'ta
da Bülent Hanım ahaliye topluca tekbir çağrısında bulundu. Stüdyodaki tuhaf topluluk birden imana geldi. Kim bilir, Tamer Karadağlı, Komedi Dans Üçlüsü'nün Doktor Erol Bey'ine sinirlenip stüdyoyu basmasaydı, belki de cümleten huzura doğru koşuyor olacaktık... Bu arada, hani yazarken fark ettim. Ben bu 'l' harflerini Bülent Hanım gibi incelterek söylüyorum. 'Hâlk' gibi mesela. Ya da siyahbeyaz Türk filmlerindeki 'Ergibi bir telaffuzum var. Futbol, olanca sert bir spor dalı olmasına rağmen, o sondaki 'l'yi inceltiyor ve tüm içeriğini boşaltıyorum. Halbuki Ahmet Çakar ağabeyimiz öyle mi? Bakın, atv'de yayınlanan Santra programını seyretmiyorsanız, lütfedip bir kez seyredin. Ahmet Çakar Bey'in müthiş performansını, felsefi yaklaşımlarını başka yerde bulamazsınız. Onun aynı zamanda büyük bir mizahçı olduğunu düşünüyorum. Malum, Yunanistan maçında rakip kaleci Nikopolidis ampul gibi goller yiyerek takımının yıkımına neden oldu. Bizim fesat medyada, derhal, birilerinin Nikopolidis'i satın aldığı' rivayeti ortaya atıldı. Ahmet Bey de tutup, 'İçimizdeki Nikopolidisler' diye bir yazı yazdı ve bu arkadaşları kafaya aldı. Ne yani, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, kapı kapı dolaşıp kaleci mi satın alıyordu? Elin ağzı torba değil ki, büzesiniz. Geçen çarşamba da Norveç kalecisi Myhre, Hamit Altıntop'un toplarını yumurtlayarak imkânsızı başardı ve maç berabere bitti. Şimdi Allah bilir neler söyleyecekler. Fenerbahçe Stadı'ndan okunmuş üflenmiş su getirttiler, sağa sola serpiştirdiler... Bu ne biçim iş? Konu futbol olmaktan çıkıyor, Serap Ezgü ile Biz Bize programına dönüyor efendim. Ya, bir de öyle bir durum var, değil mi? Evet, evet, Serap Hanım'ın detone dünyasıyla renk kattığı yarışmadan söz ediyorum. Istakozlu buz dansı hadisesinden sonra, şimdi de Oray Eğin'in 'dil üstünde kaydırmaca' hallerine girdiği nur topu gibi bir yarışmamız oldu. Hakikaten feci! Yani Oray Eğin'i, kötü bir Amerikan aksanıyla, "Ben para kazanmak, meşhur olmak için değil, avamla kavga etmek için gazeteci oldum!" diye çığırırken gördükten sonra, hani salıncakta sallanırken kasıklarınızda tatlı bir sızı olur ya, beynimde aynısını hissettiğimi söylemeliyim. Değerli kardeşim, 'avam'la kavga etmek istiyorsan, gazeteci, jüri üyesi falan olmana gerek yok, çık hele bir sokağa, sokak avam dolu, önüne gelene dal. Kaldı ki, o jüri üyeliği yaptığınız yarışmaları İngiliz Kraliyet Kulübü üyeleri seyretmiyor... Neyse efendim, benim de içimden neler geçiyor, neler. Sokağa çıksam, önüme gelen güzel hanımlara Ali Poyrazoğlu misali sarılsam...
|