Yoros Kalesi'nde göbek atmak
Boğaz'a nazır bir tepede, kim, neden kafa çekip göbek atar? Bu mantıklı mıdır? Eğer mantıksızsa, biz milletçe ayık kafayla neden saçmalayıp duruyoruz?.
Efendim, vatandaş tek tek çıldırıyor. "E, ne var bunda? Biz de biliyoruz," dediğinizi duyar gibi oldum da tanık olduğum vaka hakikaten acayip. İzahı zor, ama anlatmaya çalışayım. İspanya'dan ahbaplarım geldi. Beraberce kerevit işi yapmaya çalışıyoruz. Fakat bu kerevit denen mahlukla uğraşması o kadar kolay değilmiş. Dolayısıyla, sizi sıkmamak için bu kısmı atlıyorum. Malumunuz, insanın ecnebi memleketlerden ahbapları gelince, alıyor, dolaştırıyor İstanbul'un enteresan yerlerini... Biz de aldık bizim İspanyolları, Anadolu Kavağı'na götürdük. Hani Boğaz'ın Karadeniz'e açıldığı noktayı görsünler, eşsiz bir manzara izlettirelim diye, Anadolu Kavağı'nın tepesindeki Yoros Kalesi'ne çıkardık ahbaplarımızı. Onlar manzara karşısında, "Vay canına! Hey! Hop!" falan diye tepkiler verirken, ben uzaktan gelen davul-zurna sesine dikkat kesildim. Kendi kendime "İster misin, şimdi şuraya mahallecek, Adile Naşit-Münir Özkul tadında bir piknik heyeti gelmiş olsun?" dedim. Neyse efendim, misafirlerimize şöyle otantik bir durum yaşatalım, davul-zurna ortamına girsinler diye, sesi takip ederek, Yoros Kalesi'nin arkasında, mezarlığın yanındaki ağaçlı tepeye doğru ilerlemeye başladık. Karşılaştığımız vaziyet şu: Kuytu bir noktaya çekilmiş beş arkadaş, bir yandan bira içiyor, bir yandan da davul ve zurnayla oyun havası çalıp, beraberce Boğaz'a karşı göbek atıyordu. Üstelik üçünün sırtında, milli olmuş, öyle Türk bayraklı falan folklor giysileri vardı. Ne yalan söyleyeyim, hayatımda pek çok acayiplik gördüm ama böylesini görmemiştim. Hayır, mevzu o değil, birinin elinde 'çıkı çıkı' çaldığı bir zil de var. Arkadaşım Inma gayri ihtiyari sordu, "Turkish flamenko?!" diye... Gelin, izah edin durumu şimdi. İstiflerini de bozmuyor arkadaşlar... "Ya, Turkish flamenko," dedim ben de ne yapayım? Allah'tan, yanımızda fotoğraf makinesi vardı, palavra atıyorum sanılmasın diye durumu alenen resmettim. İnsanların güvenini kaybetmektense, Boğaz'a nazır bir tepenin üzerinde göbek atan abilere ağzımı-burnumu kırdırırım daha iyi. Belki de bende bir sorun var. Hakikaten yani. Böyle tuhaf vakalar hep geliyor başıma. Aslında size bir sır vermek istiyorum; tüm bir memleketin davul-zurna eşliğinde, kafayı bulmuş halde, ortalıkta-kuytuda, her daim göbek attığını, bunun bir sinir boşalması durumu olduğunu düşünüyorum. Yani, Yoros Kalesi göbek havası ekibinin, esasen, mesela büyük paralar harcayıp albüm çıkaran ve albümü bir senede sadece 200 adet satılan Aysu Baceoğlu'ndan daha mantıklı olduğunu düşünüyorum. Göbek ekibi, en azından kendi keyiflerince, doğayla iç içe, kafaları çekerek falan eğleniyor. Halbuki, yine mesela, Serap Ezgü, son derece detone sesiyle koca televizyon kanalına çıkıp şarkı söylemeye ve bir yandan da dans etmeye çalışıyor. Bunu ayık kafayla yapıyor. Üstelik olay, epey bir seyircinin gözü önünde gerçekleşiyor. Yılların 'Orhan Baba'sı, her hafta Bülent 'The Diva' zatı şahaneleri karşısında, gayet ayık bir biçimde madara oluyor. Adama memleketin gözü önünde 'baston', 'horoz' diyor yahu! Tüm toplumca, kahvaltıyla beraber 'Sabah Sabah Seda Sayan' alıyoruz. Arada, 'Cankan' adındaki 'ikili'den şarkı dinliyoruz. Yani, biraz düşündüm de en iyisi bu hafta sonu Yoros Kalesi'ne gideyim, arkadaşlarla birlikte göbek atayım, belki kendime gelirim.
Sami Tosun
|