|
|
Yüreğim kürek kürek ateş dolu
Orhan Pamuk'un 'Babamın Bavulu' isimli Nobel konuşmasını göz yaşlarıyla dinlemiştim. Nereden bilebilirdim ki ertesi gün hastaneden evime, kendi babamın bavulunun geleceğini
Rahmetli büyükbabam, küçük oğlunu kaybettiğinde yakın arkadaşı ressam Orhan Peker'e şu satırları yazmıştı. "Kıyı boyunca taş toplardık oğlumla. Sarı saçları avucumda olurdu. Denizin döve döve yuvarladığı renk renk taşları, bir elden öbürüne aktarırken duyduğu sonsuz sevinci unutamam. En çok ak taşları severdi. Bilirsin, deniz suyunun aydınlığı içinde ak, daha da ak görünür. Elindeki ak taştan daha da ak sandığı bir taşı deniz dibinden almak için, ötekini atardı. Eğilir, alır ama taşın avucunun içinde attığından daha da esmerleştiğini görünce, pişmanlıkla şaşkınlığın verdiği bir yürek kırıklılığı içinde, sol yanağının üstündeki gamze ad konmaz bir tasayla küçülüverirdi. O zaman saçlarını çekerdim acıtırcasına. 'Aldırma,' derdim. Giderek unuturdu rengin acısını. Bunu bana hatırlatan bir şey daha oldu. Koskocaman cam bir fanus düşün. İçinden bir kalıp buz, su. Üstünde sapsarı bademler, bütün soyulmuş sarı cevizler. Bir tutam aldım sizlere getirmek için. Kese kâğıdına girer girmez Gaugin sarısı birden kararmaz mı? Korkunç bir acıyla yüreğimin bir yeri yırtılır gibi oldu. İkisi arasındaki benzerlik yıkmaz mı adamı? Orhan ne yazmalı sana? Neden saklamalı ki? Acım korkunç, dayanılır gibi değil. Her zaman söyler dururum. Ah ne olurdu biraz geç gelseydi ya da ben görmeseydim. Diyeceksin ki, küçük dertlerin de bir değeri vardır, bana onları yaz. Hayır yüreğim kürek kürek ateş dolu. Boyuna başım ağrıyor. Sadece seven yaşar, diye düşünüyorum. Daha çoğunu istemiyorum, daha azına da razı değilim."
*** Büyükbabamın dileği yerine geldi, ikinci oğlunun kaybını görmedi. Babamın acısını çekmek bize, iki kızına kaldı. Acı, büyükbabamın da dediği gibi, basit görüntülerle ortaya çıkıyor. Bazen kararan bir ceviz, bazen ak taşlar, kimi zaman bir müzik... Belki bir bavul. Orhan Pamuk'un 'Babamın Bavulu' isimli Nobel konuşmasını göz yaşlarıyla dinlemiştim. Nereden bilebilirdim ki ertesi gün hastaneden evime, kendi babamın bavulunun geleceğini. Kenarda köşede duruyor hâlâ. Geçerken bir göz atıyorum. Gücüm yok açmaya. Arada bir yürekleniyorum, sonra vazgeçiyorum. Evden pek dışarı çıkamadığım şu günlerde, kitaplara boğulmuş durumdayım. Gorki'nin Çocukluğum'unu okuyorum yeniden. Her satırda gülümsüyorum. Baba, anne, büyükanne, büyükbaba, bir küçüğün hayatında ne kadar da önemli aslında. Hayatımızı onların anıları, bize yaşattıkları üzerine kuruyoruz da haberimiz olmuyor. Kimimiz erken, kimimiz geç kaybediyoruz sevdiklerimizi. Hepsi zamansız, orası kesin işte. Dostlardan bir çok avutucu, dinlendirici, beni dünyaya geri döndürmeye çalışan söz duyuyorum. Buradayım aslında. Gidene üzülmekten çok, beraberce geçirilen zamanlara sevinmeli. "Çoğumuzun dilinde düpedüz anlamı olan kimi sözcükler yan yana gelince, nasıl bir büyüklük, nasıl susuzluğu dindiren bir testi gibi yüreğimize su serpip bizi dünyanın içine girmeye, güneşin çocuğu olmaya zorluyor." Yokluğun varlığına inanıyorum ben de büyükbabam gibi. Sevdiklerinizle beraber keyifli bir pazar geçirmenizi dilerim. Çünkü günün birinde elinizde sadece yaşanmışlıklar kalıyor.
|