|
|
Acilde yatan bir adam
Zaman öylesine değerli bir hazine ki akıp gidiyor durmadan. Peki biz ne zaman yaşayacağız? Siz en iyisi Zamanya isimli kitaba bir göz atın. Göreceksiniz, bazı şeyleri fark etmek için hiç de geç değil
Selim zaman kafesinde yaşayan sıradan bir insandır. Her sabah yedi vapurunu yakalamaya çalışır. Saat sekizde başlar çalışmaya. Akşam beş olunca çıkar şirketten. Acıktığı için değil saat 12 olduğu için öğle yemeğini yer. Maaşı ayın birinde bankaya yatar. Hep zamanla yarışır. Kesintisiz bir koşuşturma içindedir. Nereye koştuğunu, nereye varmak istediğini bilmez.
*** Kitabın arkasında yazılanlar çarptı beni. Durup düşündüm bir an... Zaman... Öylesine değerli bir hazine ki... Akıp gidiyor durmadan. 33 yaşın ağırlığı mı desem, 20'li yaşlardan uzaklaşmanın korkusu mu desem, ne dersem diyeyim, zaman akıp gidiyor işte. Bazen öylesine farklı bir dünyada hissediyorum ki kendimi. Ne yapıyorum, niye koşuyorum, neyle mücadele ediyorum? İnsan 33 yaşında yorulur mu? Ben yoruldum. Bu yorgunluk beni korkutuyor. Hayatımın hiçbir döneminde hissetmediğim duygulara sahibim. Çalışmak eskisi gibi keyif vermiyor. İnsanların birbirlerine davranışları son derece sahte geliyor. Sık sık nefesim kesiliyor olanları görünce. Şanssızım. Medya sektöründe çalışıyorum. Medyanın gün geçtikce daha da acımasız olan yüzüyle karşı karşıya kalıyorum. Her şey satış her şey reyting... Birine saldır, ötekini yuhala, üçüncüye geçir.. En büyük sensin! Herkes birilerinin adamı, herkes Bizans oyunları peşinde. Hep öyle değil miydi? İyi insanlar gazetecilik yapsınlar diye, inanarak yola çıkmadık mı? Çıktık çıktık da yoruluverdik galiba.
*** Geçenlerde özel bir hastanenin acil servisinde yatıyorum. Hemen telaşlanmayın, mevzu vitamin iğnesi olmak, başka bir şey değil. Hemşireler koşuşturuyor, doktorlar hasta muayene ediyor. Hasta yakınları endişeli. Bir telaş, bir yoğunluk. Dört tarafımı çevreleyen ince mavi perdenin öte yanından, bir ses duydum aniden. Adam cep telefonuyla sevgilisiyle konuşuyor. Bir cilve bir cilve. "Aman hayatım sen merak etme. Yok gelmeye kalkma. Ben kendime şöyle bir baktırayım dedim. Hiçbir şey çıkmadı zaten. Kalbimden endişelendim. Naz yapıyorum naz. Vallahi bir şey yok. Sen kendine iyi bak. Üzülürsen ben daha çok üzülürüm, kuşum benim." Ne yalan söyleyeyim gülümsedim. Orta yaş üstü sevgilerde birbirine böylesi bir özeni görebilmek... Bravo vallahi! Değilmiş. Adam telefonu öpücüklerle kapattıktan sonra karısını aradı. Meğer bir önceki sadece sevgiliymiş. "Ayşen, ben acilde yatıyorum, siz orada iftar miftar yapın. Bitirdiniz beni. Kalbim tekliyor diyorum. Yok gelme, niye geleceksin ki? Çocuklara söyle akşam evde gürültü istemem, ona göre. Erken yaşta mezara göndereceksiniz beni. Neyim mi var? Doktorlar araştırıyorlar. Ciddi herhalde..." O sırada ben iğnemi yedim de kendime geldim. Hemşire gülümsedi. "Hepsi böyle," dedi.
*** Hepsi böyle. İş hayatı böyle. Sahte. İlişkilerin suyu çıktı. Viagra toplumu aldı başını yürüdü. Peki biz ne zaman yaşayacağız? Zaman diyorum, zaman akıp gidiyor. Siz en iyisi mi Yiğit Kulabaş'ın Zamanya isimli kitabına bir göz atın. Bazı şeyleri fark etmek için hiç geç değil.
|