|
|
'Evlilik sorumluluğu bana göre değil'
- Haftanın yedi günü hâlâ bu çalışma odanızda mı geçiyor? - Evet, hâlâ haftanın yedi günü gazeteye geliyorum. İnsanının hayatıyla işi karıştı mı hayatıyla işinin mekânı da örtüşmeye başlıyor. Burada kitaplar, CD'ler, müzik çalarım, iPod'um var. Bütün müzik, edebiyat müracaatlarım burada.
- 'Bodrum'da bir bahçede yazayım,' demez misiniz hiç? - Hiç böyle bir şey düşünmedim. Hatta Silivri'de bir yazlık evimiz var, sadece annemi görmek için giderim. Şarlo ile Gertrud Stein bir yemekte buluşurlar. İngiltere'nin o meşhur çimlerine bakan bir salonda yemek yerler. Stein der ki Şarlo'ya 'Yahu ne güzel çimler, değil mi?' Şarlo'nun cevabı 'Turner'ın resimlerindeki yeşili tercih ederim,' olur. Ben de her şeyi bir sanatçının kaleminden ya da gözünden görmeye alıştığım için doğa resimleri olaganüstü gelir. İşte karşımda Turan Erol'un bir Bodrum tablosu, çok güzel... Ama Bodrum'un içine gittiğimde çok sıkılıyorum, dayanamıyorum. Benim odalarım kapalı odalar, demek bende klostrofobi yok. İyi bir kitap, iyi müzik ve yemek yeterli.
- Kürşat Başar'ın sizinle yaptığı nehir söyleşisinin başlığı Sanki Bir Roman Kahramanı... Bir ankette de sevdiğiniz roman kahramanı sorulduğunda Raskolnikov cevabını vermişsiniz. Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sının unutulmaz kahramanı... Niye Raskolnikov? - Benim gibi sakin ve durgun hayat yaşayanlar Raskolnikov gibi biraz psikolojik kitaplarda yer alan psikopat diye nitelendireceğimiz insanlardan hoşlanırlar. Herhalde onun için. Ama ben Oblomov kitabını da severim. Gerçekten çok çalışan görünen, çok önemli işler yaptığını zannedenlere böylesine alaycı tokat vuran az kitap vardır. Hayatımda hep şunu gördüm; ciddi iş yapanlar hayata gülerek bakıyor, ciddiyetle bakmıyor. Arkada hiçbir şey olmayan insanlar hayata hep ağırbaşlı bakar, konuşmazlar.
Siz biraz da Borges'i hatırlatırsınız hep... Annesine bağlılığı, yalnızlığı, yazma kaygısı... Hiç kuşkusuz... Çok sevdiğim bir yazar. Aslında ben Borges'i sevdiğim gibi Alberto Manguel'i çok severim. Çünkü Yazma Üzerine kitabında '15 yaşında ayakkabı bağlamayı öğrendiğim için yazarlıktan başka bir şey yapamayacağımı anladım,' diyor. Ben de ayakkabı bağlamayı 15 yaşında öğrendim ve yine ayakkabı bağlamayı iyi yapamam ve hep çözülür nedense... O yüzden de hep diyorum ki yazarların, edebiyatçıların aslında hep gerçekten hayata karşı beceriksizlikleri vardır.
Yine de ben yazılarınızı hala hep tutkuyla bağlı olduğunuz dolmakalemle yazdığınızı düşünürdüm, ama bakıyorum bilgisayarla aranız gayet iyi... Her yerde bilgisayarla çalışırım. Müzik dinlemeyi çok sevdiğim için bir parça da amatör olarak bildiğim için müzikle ilgili teknolojik olan her şey beni ilgilendirir. Ama eve gelen bazı hala dinlediğim makara teybim var. Ertuğrul Özkök 'Bunu Rahmi Koç Müzesi'ne verin, yeri orasıdır,' diye benimle dalga geçiyor.
Annenizle yakınlığınız da aynı Borges gibi değil mi? Nasıl bir konfor bu Doğan Bey, hala annenizle birlikte yaşıyorsunuz... Ben evlenmedim. Annem arada bir 'Niye evlenmedin, niye evlenmiyorsun?' der bana. Evlenmenin bir insana getirdiği çok sorumluluklar, var ama ailem beni pek sorumluluğa alıştırmamış. Sadece duyduğum tek sorumluk yazdığım yazının daha iyi olması için yapacağım araştırmalar, müziğin en iyi dinlenmesi için yaptığım araştırmalar. Öbür türlü ev yükü, aile yükü vermediler. Herhalde o tür bir şeyi ben üstlenemezdim.
Hiç pişmanlık duyduğunuz olmuyor mu? Hiç duymuyorum. Ben hayatta yaptığım hiçbir şeyden pişmanlık duymadım. Çünkü o zaman istediğim için yaptım ve demek ki o zaman bu gerekiyordu. O da olmasaydı, dediğim bir şey yok. Eskiyi de özlemedim. Çünkü gerçekten de her günü bir şey öğrenen her gün kendine bir şeyler katan bir insan niye eskiyi özlesin?
1950'lerin Samatya'sını, büyüdüğünüz sokakları da özlemiyor olamazsınız ama... Şüphesiz... 50'lerin Samatyası, Lalelisi... Ama bir şehir değişecek, değişmeyen neresi var? Londra da değişiyor Paris de. Türkiye'deki değişimin özelliği şu: Başka yerlerde iş öbekleri yok Türkiye'de. İtalya'ya bakıyorsunuz otomobil sanayii başka yerde, basın başka yerde, turizm başka yerde. Ama her şey İstanbul'da toplanmış, insanlar da başka yerde ekmek bulamayınca buraya geliyorlar, burada da helak oluyorlar çoğu zaman. Suça, kapkaça karışıyorlar. Bu Türkiye'de her şeyin İstanbul'a odaklamasından kaynaklanıyor. Tabii ki o yılların Galatasaray'ını, Harbiye'yi, oradaki havyar mağazasını düşüneceksiniz. Dünyada değişim oluyor ama eski yerler de kalıyor. Bizde 100 yıllık pastane kalmıyor. Ama mesleki açıdan düşünürsek 'Ah eski gazeteciler,' demiyorum ben. Öyle bir şey söyleyenden bir yerde kaldıklarından düşünüyorum. Şimdi gazeteciler çok daha bilgili, çok daha donanımlı, çok daha iyi gazeteler çıkıyor, bu bir gerçek.
Anneniz Girit kökenli... Hiç merak edip gittiniz mi Kazancakis'in topraklarına? Geçen sene gidecektim ama olmadı. Hep başka adalara gittim ama oraya gidemedim. Bu sene gitmeyi düşünüyorum. Doğrusu çok da merak etmiyorum. Çünkü İstanbul'un da her yerini merak etmiyorum, belli yerlere gidiyorum. Coğrafya merakım yok benim.
Kitaplar kadar mutfağa ve yemeğe merakınız da meşhur. Yemek yapar mısınız? Hayır, hiç yapmıyorum ama yapılan yemekte kullanılan malzemenin derecesini anlayabilirim.
Çalışma odanız çok dağınık ama mutfağınız çok düzenliymiş. Hatta ekmek bıçağıyla peynir kesen bir arkadaşınızı azarlamışsınız, doğru mu? Evet. Bardaklar da ayrıdır. İçki içilecek ayrı, su içilecek ayrı, şarap ayrı... Çatallar... Bonfileyi rahat kesmek için dişli olmalı.. Bu biraz hayatın teferruatıdır, teferruat insanı yorar, ama bu da mükemmeliyetçiliktir. Benim ki mükemmeliyetçilikten geliyor.
Kitaba tutkunuzdan dolayı olumsuz eleştiri yapmama ilkeniz de hiç değişmiyor sanırım. Görevimiz Tehlike'de şöyle bir şey vardır: Bu CD iki dakika içinde kendini imha edecektir, denir. Kötü kitap zaten kendini yok eder, yaşamaz, duramaz ayakta. Bu da bana ayakta duramayan bir insanı itmek gibi geliyor. Bir şeyi desteklemek övmek başkalarına sevdirmek çok zor bir iş, ama bir çırpıda kötülemek kolay bir iş. Bu kitap okunmaz, diyerek geçersiniz ama ben emeklere çok acırım. Türkiye gibi bir yerde insanlar ne emeklerle kitap yazıyor.
|