|
|
Doğan Hızlan: Basının tek aristokratı
Sevgili dostum Doğan Hızlan, bu yıl TÜYAP Kitap Fuarı'ndan yılın yazarı ödülünü alacak. Pazartesi akşamı onuruna verilecek yemeğe ben de katılacağım. Ama doğrusu, o günü beklemeden onu şimdiden kutlamak istedim. Sevdiğimiz insanları kutlamak, yüreklendirmek, onlara karşı olan sevgimizi açıklamak gibi işleri bazen öylesine erteliyoruz ki... Emel Armutçu'nun Hürriyet'te çıkan harika portresine ve Doğan'ın iki önde gelen fotoğrafçımızın 'zulmüne uğradığı' gün hakkındaki alaycı izlenimlerine eklenecek çok şey var mı? Elbette var. Onun gibi çok yönlü bir insan üzerine tüm dostlarının öylesine dolu dolu anıları, izlenimleri var ki... Kısa bir yazının çerçevesinde kalmak gerekirse, öncelikle onun tam bir aristokrat olduğunu söylemem gerekir. Halkın beğenisi, kitlenin zevkleri, sokaktaki adamın tercihleri gibi şeyler, onu hiç ilgilendirmemiş. O kendine ördüğü dünyanın içinde, sanki incelmiş zevkleri çiçek balı gibi emen kendine özgü bir arı: Hep sanatsal etkinliklerin üzerinde uçup duran, yazıdan müziğe, tiyatrodan plastik sanatlara en iyi bulduklarıyla beslenip, toplumu da o azınlık kültürüne ve soylu seçimlere doğru karınca kararınca yöneltmeye çalışan... Herkesin gitgide daha ortak biçimde, karbon kopyası gibi aynı şeyleri izlediği, aynı pop kültürden beslendiği, aynı ikonlara tapıp aynı ilişkilere odaklandığı bir dönemde, Doğan Hızlan gibileri sürekli gündeme ters düşmeyi göze alarak, aslında azımsanmayacak bir cesaret, hatta kahramanlık örneği sunuyor bize. Kolay zevklerin, magazinsel ilgilerin, çoğunluk yargılarının hep tersine kürek çekip, bu toplumu hiç bilmediği gerçek bir aristokrat tavrıyla, sadece seçkin olana yöneltmek... Bu kolay bir çaba mı sanırsınız? Üstelik Doğan bunu yaparken, o kitleyi küçümsemiyor. Kimi post-modern köşe yazarlarımızın yaptığı gibi, sıradan insanlarımızın fiziksel özelliklerinden karakterlerine, her şeyini diline dolamıyor. O, sıradan insanımıza sıradışı zevkler aşılama işini bir karınca sabrıyla yürütüyor. Sadece klasik müzik dinleyerek, şiiri her şeyin önüne koyarak, yazının hasını hemen fark ederek, gündemi hep sanatın penceresinden izleyerek ve seçkinliğini bir zafer tacı gibi başının üzerinde gururla taşıyarak... Doğan Hızlan olmasaydı, onu yaratmak gerekirdi. Hep aynı reçetelere düşkün bir toplumda aykırı seçimlerin sözcüsü olsun diye... Onun hep biraz çocuk kalan, bireyselliği bir zırh gibi kuşanan, kitle beğenilerine meydan okuyan tavrını çok önemsiyorum. Ve ona daha nice ödüller ve başarılar diliyorum.
|