|
|
Marmara Cafe'ye ne oldu?
BİRKAÇ hafta önce Taksim'deki bir randevumu Marmara Cafe'de verdim. Gidince ne göreyim? Kafe yok!.. Daha doğrusu kapatılmış, onarım görüyor. Kentin tam göbeğinde, artık o mülkün sahiplerinden çok biz kentlilere ait olan önemli mekânları böyle zırt-pırt kapatmak doğru mu diye kendi kendime sorduğumu hatırlıyorum. Sonra açıldı. Ve hemen eleştiriler başladı. Ben de geçen gün gittim. Ve sanki şok geçirdim. O ünlü 'kafe' tümüyle değişmiş, sanki bir üniversite kantinine veya 'müdavim' kahvesine dönmüştü. Sıkıcı bir oturma düzeni, kişiliksiz masa ve sandalyeler... Etrafında aç kediler gibi dönüp durduğumuz pasta vitrinleri geriye alınmış ve mekan sanki o çekici merkezden yoksun kalmıştı. Duvarlarda ise minimalist ve bence itici siyah-beyaz resimler: Kimi sessiz film yıldızlarından Katharine Hepburn'e, Louis Armstrong'dan Billie Holiday'e... Bizde hep böyle oluyor: Belli bir birikime sahip olmaya başlayan mekânlar, geçmişe, tarihe, orada oluşmuş anılara sahip çıkacakları yerde, ilk fırsatta bunu yıkıp yeni 'konsept'lere yelken açıyorlar. Oysa Paris'te yüzlerce 'kafe', Londra'da sayısız 'pub', yüzyıllardır aynı dekora sahiptir, anılarıyla da övünür. Marmara Cafe, artık kentin sosyal tarihinde yer etmiş, kendi anılarını oluşturmuş bir mekândı. O atmosfer korunsa, dahası buraya sık sık gelen ünlüler dekorasyona dahil edilse iyi olmaz mıydı? O Fransız dekoratör bilmeyebilir, ama o duvarlarda rahmetli Onat Kutlar'ın veya Attila İlhan'ın, Hilmi Yavuz veya Mücap Ofluoğlu'nun kafede çekilmiş resimleri olsa, çok daha şık durmaz mıydı? Ama herkes böyle düşünmüyor. Ve parayı basan, yenilik adına her şeyi yok etmeyi göze alıyor. Ne yazık!..
|