|
|
Beyoğlu Belediyesi'nin 'meydan savaşları'
Atilla Dorsay, Beyoğlu'nun yenilenen ve halkın nefes alma alanları haline gelen meydanlarını Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan'la dolaştı
Beyoğlu Belediye Başkanı, semte tam 11 yeni meydan kazandıracağını açıklıyor! Bu haber gazetelerde çıktığından beri konu, kafamı kurcalıyordu. Beyoğlu'nda bizim bildiğimiz Taksim, Galatasaray, Tünel veya Tophane'den başka meydan mı vardı? Semtin yepyeni 11 meydana kavuşması ne demek oluyordu? Bir İstanbul ve de Beyoğlu âşığı olarak, ilgi duydum. Başkan Ahmet Misbah Demircan da sağolsun vakit ayırdı ve birlikte bu meydanların bir bölümünü gezdik. Ve gerçekten şaşırdım. Beyoğlu denilince hepimizin aklına Taksim ve İstiklal Caddesi gelir, doğrudur. Nitekim son dönemde de Beyoğlu Belediyesi, sırf İstiklal Caddesi'nin genelde başarısız olduğu kabul edilen zemin kaplama çabalarıyla anılır oldu. Ama Beyoğlu, aslında çok daha geniş bir alan. 250 bin nüfuslu bir dev semt. Çok daha başka sorunları ve yöneticilerin yaptıkları çok daha başka işler var. Onları da bilmemiz gerekmez mi? Evet, şaşırdım. Çünkü gerçekten de kenarından- bucağından geçtiğimiz semtlerin göbeğinde yepyeni meydanlar oluşmuştu. Örneğin Hasköy'ün ortasındaki Kalaycıbahçe Meydanı. Yeşil alanı, oturma yerleri, zevkli malzemesiyle koca bir meydan. Veya Kasımpaşa'nın yüreğindeki Kızılay Meydanı. Geniş ve işlevsel bir mekân. Ağaçlar korumuş, Fransa'dan örnek alınmış ahşap yuvalar içine yeni ağaçlar konmuş. Bir çeşme onarılmış, 300 yıllık bir diğeri büyük bir onarım geçiriyor. Çevredeki halk ve esnaf memnun, çoğu gelişimden etkilenip kendi binalarına, dükkânlarına, vitrinlerine çeki-düzen vermiş. Başkana teşekkür ediyorlar, yapılan ve yapılacaklar üzerine görüşlerini söylüyorlar. Başkanın tam da istediği bu işte: Bu meydanlar aracılığıyla halkı, deyim yerindeyse deliklerinden çıkarmak, sosyal hayata, hatta yönetime katmak, aktif birer şehirli ve vatandaş olmalarını sağlamak. Sonra Tophane'de yapılan Semt Konağı'nın Tophane Parkı'nın yeni düzenlemesiyle birlikte nasıl bir gezi alanı haline geldiğini, Galata Kulesi civarında yine yeni düzenlemelerle varolan meydanın nasıl genişlediğini görüyoruz. Diğer meydanları göremiyorum. Ama meydanların sosyal işlevi konusundaki tüm görüşlerine candan katılıyorum.
İSTANBUL HÂLÂ DEV BİR KÖY Pazartesi gecesi Beylikdüzü TÜYAP Kitap Fuarı'nda Doğan Hızlan'ın Onur Yazarı törenine gittik. Ve tam bir kâbus yaşadık. Hayır, törenden söz etmiyorum. O, çok şekerdi. Edebiyata adanmış bir ömrün tam sırasında ve yerli-yerinde takdir edilmesi ve yüceltilmesiydi. Ama ya yol? Yağışlı bir akşamdı. Yol da uzundu: Kent merkezinden nerdeyse 40 kilometre. Ve çevresi git gide mantar gibi yükselen bloklarla müthiş bir kentleşme yaşayan bu dev arter, kapkaranlıktı. Haliç Köprüsü'nü geçer geçmez, birden tüm o direklerden hiç ışık gelmemeye başladı. Yer yer birkaç direğin lambaları göz kırpar gibi oluyor, bir minik ışık vahası oluşuyordu. Sonra yine, bitmeyen bir karanlık. Trafiğin kaplumbağa hızıyla aktığı, yol kenarlarının, bordürlerin, çizgilerin sezilemediği o havada, kilometreler boyu kapkaranlık bir ana yol. Yerel yönetim, batıya doğru hızla gelişen kentin, artık uydu-kentlikten çıkıp yepyeni bir şehir olan bir yörenin ana yolunu aydınlatamıyordu. Ve bir yandan olası tehlikelere karşı aşırı dikkat, öte yandan karanlığın getirdiği iç sıkıntısı, anlatılmaz bir şeydi. Dönüşte trafik yoktu. Ama bu kez de hızla yol alan arabaların arasında, adeta cambazlıklar yaptık. Ve o gece karar verdim: Tüm cilasına karşın, İstanbul hâlâ dev bir köy. Böyle zor anlarda perişanlığı büsbütün ortaya çıkan ve orta halli bir Avrupa kentine yaklaşmak için daha çok fırın ekmek yemesi gereken bir devasa ve ucube kent. Allah yaşayanlara ve yönetenlere kolaylık versin!
|