|
|
İstanbul'da yaşamanın sefaleti ve görkemi
İstanbul mutluluğu da mutsuzluğu da, güzeli de çirkini de içerisinde barındırıyor. Özellikle bayramlarda bir nebze olsun boşalan kenti yaşamak büyük keyif
Ona tarih içinde çeşitli adlar verdiler. Bizans'ın Kenti, Doğu Roma, Konstantinopolis, Konstantiniyye, İstanbul, Dersaadet... Adı ne olursa olsun, o görkemli bir başkent, bir dünya kavşağı, bir dinler, ırklar, kültürler buluşma merkezi olarak kaldı. Ve her bayramda olduğu gibi bu kez de bize kollarını açtı, güzelliklerini sergiledi. Hayli boşalmış, sanki 'kabasını atmış' gibiydi, o boğucu nüfusu sanki biraz çekip gitmişti. Bu sayede, hemen her bayramda olduğu gibi özlediğimiz semtlere gittik, uzaklarda yemekler yedik, kentte rahatça dolaşıp durduk. Ve bir kez daha, hem onun güzelliğine iman ettik, hem de talihsizliğine üzüldük. Hem kızdık, hem umutlandık. O güzelim Boğaz yolunun İSKİ'nin damgasından kurtulup nefes alamayan, hâlâ yamalı bohça halini gözlemledik. Levent'ten Maslak'a ve oradan Boğaz'a uzanan büyük arterin, yıllardır olduğu gibi aydınlatılmadan, bir büyük karanlık nehir gibi bırakılmasına (hem de üzerinde köprü inşaatı varken!) öfkelendik. Sağda-solda bitmeyen kaldırım çalışmalarına söylendik. Boğaz tepelerindeki kimi yoğun yeşil alanların imara açılmak üzere olmasına lanet ettik. Ama öte yandan, iyi şeylerle de mutlu olduk. Örneğin Tuzla'da tersanelerin arasında kalıp yok olmaya giden Tuzla Gölü'nün yeniden canlanması haberine, Fatih-Zeyrek-Fener bölgesinde 120 eski Bizans-Osmanlı yapısının onarımını kapsayan görkemli restorasyon çabasına yürekten sevindik. Eyüp'te eski gözdemiz Pierre Loti kahvesine teleferikle ulaşmanın ve semtteki canlanmayı fark etmenin keyfini yaşadık. Ve bir bayram boyunca, Dersaadet yine bize kollarını açtı, sırlarını gösterdi, saklı güzelliklerini sergiledi. Bu kentte yaşamak, bu kenti hissetmek, her şeye rağmen ne büyük mutluluk...
|