|
|
|
|
|
|
Önce senaryo gelir ardından yönetmen
Son olarak 43. Altın Portakal Film Festivali'nde ödülleri silip süpüren Takva'da Rauf karakterini canlandıran Güven Kıraç, senaryonun filmden de oyunculardan da önemli olduğunu söylüyor: Senaryo iyi değilse başarı olamaz!.
Mimar Sinan Üniversitesi Tiyatro Bölümü mezunu olan Güven Kıraç, canlandırdığı her rolün altından başarıyla kalkan usta oyunculardan. 38 yaşındaki aktör, televizyon dizilerinin ve reklam filmlerinin yanı sıra, son 9 yılda tam 14 filmde rol aldı. Zeki Demirkubuz'un 'Masumiyet' filmiyle kendini gösteren Kıraç, ardından Kudret Sabancı'nın 'Laleli'de Bir Azize' filminde pezevenk rolünü canlandırdı ve başarılı performansıyla her rolün adamı olduğunu kanıtladı. 'Salkım Hanım'ın Taneleri'ndeki rolüyle de 14. Uluslararası Film Festivali'nde 'En İyi Erkek Oyuncu Ödülü'nü aldı.
ÖDÜLLÜ FİLMLERDE OYNADI
Konuk oyuncu olarak rol aldığı 'Duvara Karşı' adlı film, 54. Berlin Film Festivali'nden büyük ödül 'Altın Ayı'yı alarak dönen Kıraç, son olarak Ömer Kızıltan tarafından çekilen ve 43. Altın Portakal Film Festivali'nde ödülleri silip süpürdükten sonra, Toronto Film Festivali'nde de 'En İyi Film' ödülüne layık görülen 'Takva'da Rauf karakterini canlandırdı. Oyunculuk konusunda tartışılmaz bir yeteneği olan Kıraç, bu ayki Marie Claire dergisine konuştu. İşte anlattıkları:
* 'Takva' adlı filmim Toronto Film Festivali'nde 'En İyi Film Ödülü'nü aldı. Filmi Özer Kızıltan çekti. Takva, Arapça 'Allah korkusuyla ve sevgisiyle davranmak' demek. 11 Eylül'ün yaşandığı, sıradan insanların dinleri doğrultusunda İslami terörle damgalandığı bir dönemde bütün dünya merak ediyor Müslümanlar'ı. Filmde o adamın gittiği dergahtaki zikirleri yöneten kişiyi oynadım. Haseki'de o dünyanın içine girdik. Uzun sakallarım vardı. Zikir çekmeyi öğrendim resmen!
* Ben öküz altında buzağı arayan, idrardan karakter tahlili yapan bir oyuncu değilim. Ben senaryoyu bir kere okurum. Bence bir filmi önce senaryo, sonra yönetmen, sonra da oyuncu kıymetli kılar. Senaryo iyi değilse başarı da olmaz.
* Bugüne kadar oynadığım filmler içinde senaryosu en iyi olanlar 'Masumiyet' ve 'Duvara Karşı' idi. Kimse alınganlık yapmasın. Dokuz yılda 14 film yapmışım. Ben tüm kariyer planını sinema üzerine yapmış bir oyuncuyum. Geriye dönüp baktığım zaman utanacağım bir şey yapmamışım. Oynadığım tüm filmler birbirinden değerli yönetmenlerin, birbirinden değerli yapıtları. Ancak benim en iyi filmim 'Masumiyet'.
* Bence Zeki Demirkubuz'un sinema duygusu ve gözü var. Tanrı'nın hediyesi bir özellik bu. Sinemacı doğmuş. Hem doğuştan yetenekli, hem de çok çalışkan ve üretken biri. Başka işlerin onu meşgul etmesine de izin vermiyor.
DİZİ DUVARINA TOSLADIM!
* Tiyatro; yaptığınız an da çok keyifli. Çok beylik söylüyorum bunu ama öyle. Biri anlık... Lezzeti de anın içinde... En lezzetli olmayanlar ise televizyon dizileri. Aslında dışında olsam da bu ülkede yaşayan bir sürü oyuncu gibi, dizi duvarına ben de toslamak durumunda kalıyorum. Yaşamsal zorunluluklar bunlar. Ekmek parası...
* Türk Sineması'nda hem reklam filmi yapanlar, hem de sinema filmi çekenler var. Bunun yaşamsal bir zorunluluk olduğunu düşünürsek, ben bunun sanat üretimini etkilediğini düşünmüyorum. Mesela Yavuz Turgul örneği var. O aslında reklam sektöründen bir isim fakat 'Yavuz Turgul sineması' diye de bir gerçek var. Onun çekmediği ama yazdığı 'Züğürt Ağa' benim için çok kıymetli bir senaryodur. Sosyolojik yanı, tahlil yanı çok kuvvetli bir senaryodur ve iyi diyalogları vardır. Aksayan taraf odur çünkü!
* 54. Berlin Film Festivali'nde Francis McDormand'ın elinden 'Altın Ayı' ödülünü aldık. Tiyatro iğnemi görünce, "Tiyatrocu musun? Ben de tiyatrocuyum. Bırakmaya niyetim yok. Küçük bir salonum var. Hâlâ tiyatro yapıyorum. Sen de yap" dedi. Unutamam; 'Altın Ayı' deneyimi süperdi.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|