Kendi vatanında yabancı olmak
Çok değil, 35 yıl önce Almanya'da ulusal kütüphaneye gittiğimde, kısık sesle görevliden Türk yazarlarının listesini istedim. Kadın, alaycı bir sesle "Bir tek Türk yazarın, tek kitabı var," dedi. İstedim! Önümdeki kitap Nazım Hikmet'in Memleketimden İnsan Manzaraları'ydı. Bir kutsal kitabı kucaklar gibi Alman kadına gülümsedim ve gururla "O, dünyanın en büyük şairi," dedim. İşte bana bu duyguları Orhan Pamuk yaşattı. O kütüphaneye bir daha gidersem Nobel Ödüllü yazar Orhan Pamuk'un kitaplarını gururla isterim. Ama benim kalbim şunu da söylüyor; "O Nobel önce Nazım Hikmet'e sonra da Yaşar Kemal'e verilmeliydi." Benim Orhan Pamuk'a kırgın kalbim şunu da söylüyor; "'Türkiye'de 1 milyon Ermeni, 30 bin Kürt'ü öldürdük,' demek çok mu gerekliydi? Bu büyük yalanı, bir gerçekmiş gibi yazmak bir yazar onuruna ne kadar yakışır? Üniversite yıllarımda en iyi arkadaşlarım Ermeni'ydi. Bir sohbette "Bakın bugün ne öğrendim?'' dedim. Anlattım; Hayat mecmuasındaki öğle yemeğinde 'yaşayan tarih' Kemal Rıfat Kalpakçıoğlu ile birlikteydim. Bu kişi hem ulusal takımın hem de Galatasaray'ın ilk oyuncularından. İşte o bana askerlikte teğmenlik günlerini anlatırken konu Ermeni meselesine geldi. Sizin söylediklerinizi ona sordum: "Sahi," dedim, "Biz Ermenileri kesip biçtik mi?" Kemal Rıfat Bey, Ermeni çetelerinin, Türk köylerini basarak kadın çocuk demeden herkesi katlettiğini söyledi. "Bunun üzerine suçluları yakalayıp cezalandırmak ve Türk köylerini korumak için askeri hareket yaptık," dedi. "Asla zalimlik yapmadık. Sadece suçluları yakaladık. Bir köye ise hiç dokunmadık, yiyecek bile verdik. Ermeniler yaralı bir Türk askerini öldürmemişler ve onu tedavi etmişler. Bunun adı insanlığa insanca cevap!" Ermeni arkadaşlarım, kızgınlıkla yanımdan gitti. O gece yaşananlar bir kültür çatışmasıydı! Ama; yalan üzerine kurulmuş bir çatışma. (Fransa da bu utanca ortak oldu.Yazık!) Bir sır daha vereyim. Aslında bu devlet sırrı ya... Aradan 30 yıldan fazla geçti. Şimdi hiçönemi kalmadı, anlatayım: Kayseri'de yedek subayım. Batman'a tatbikat yapıldı. Paraşütle atlandı. Amaç şuydu: Çıkacak Kürt isyanını bastırma provası. Gazeteciyiz ya, komutana soruyoruz: "Bu Kürt isyanı nedir?" Komutan derin bir iç çektikten sonra anlattı: "Önce federe olmak sonra da bağımsız bir devlet olmak istiyorlar." "Peki, ne bekliyorlar?" dedim. Komutan yine derin bir iç çekip "Atatürk Barajı'nın bitmesini. Harran canlanacak. Burada her şey var. Petrol var, altın var. Burayı koparıp almak, biz Türklerin elini kolunu kesmek istiyorlar." Yazıyı; acı bir gerçekle noktalayalım: Akdeniz ve Ege sahillerini gezin ve denize girecek her alanda, "Burası özel mülk, deniz yasak!" levhasını görürsünüz. Ülkeyi silahla işgal edemeyenler, parayla işgal ettiler. Bunun adı da kendi evinde yabancı olmaktır!
|