Ege'de beşinci mevsim: Sarı yaz!
Nereden çıktı bu beşinci mevsim demeyin. Çıktı işte. Sonbahar ile kış arası bir mevsim var. Adı da sarı yaz... Hani ağaçların sararan yapraklarının düşüşünü bilirsiniz ya... Denizlerin mavisi de sararır... Gökyüzü de! Ne sıcaktır ne soğuk... İnsanı ne üşütür ne sıcaktan boğar. Yani harika ılık bir hava. Hani şöyle tarif edeyim: Sabah o harika güneş altında uyandınız. Öğle sıcağı ile ikindi serinliği arasında güneşlenmenin o inanılmaz keyfi var ya... Hadi diyelim denize girdiğiniz zaman havadan da sıcak o harika dünya da kulaç attınız ya... İşte bütün bu anlattıklarımın adı sarı yazdır. Şu an Bodrum'da o mevsim yaşanır. Bodrum dedim ya... Gençler yok. Ruhu genç yaşlılar var. Gençler olmadığı için de o geceleri insanı uyutmayan gürültü kirliliği de yok. Peki ne var? İnanılmaz duru bir atmosfer. Biliyorum ki gençler bu serzenişime itiraz edip, "Seni huysuz ihtiyar," diye benim bu söylediklerimi beğenmeyebilir. Olsun... Şu an Bodrum, Bodrum'u sevenlerin köyü oldu. Şu an Bodrum'da hayatın o güzelliğini keşfeden ve ikinci baharı yaşayanların köyü oldu. Şimdi Bodrum'da olmak vardı... Peki Bodrum'da olsam ne yapardım? Yapacağım tek şey, 'Balık yakalama uzmanı' Asım Kaptan'la denize açılmak olurdu. Teknenin küpeştesinden, oltam, 'sırtı'yı sallandırırdım. Oh be... Gelsin balıklar. Şu Japonlar inanılmaz zeki insanlar. Sırtı dediğim olta da onların keşfi. Yavaş giden tekneden denize attığınız oltanın ucunda çeşitli balıklar var. Hatta mürekkep balığı ile ahtapot bile var. Hepsi yapay. O benim kiloyu çoktan aşmış; Torik ve kılıç balığı bu yemleri gerçek sanıp yutuyor. Siz de hiç zahmet etmeden o kocaman balıkları tekneye çekiyorsunuz. O sert misina elinizi kanatırcasına kesse bile o duygu inanılmaz bir duygu!.. Her balığa saygılıyım ama balıklar arasında; kılıç balığına inanılmaz saygım var. Yakalanınca ya yukarı doğru zıplayıp kendini yakalayanı yaralamak için gökyüzüne çılgınca çıkıyor ya da denizin derinliklerine dalıp kılıcını yere saplayıp intihar ediyor. Yakalanışa asilce bir direniş. Aslında 'sırtı' ile balık yakalamak bazen bana hüzün veriyor. Balık acı çekmeyen tek canlı olmasına rağmen yakalamak sanki bir cinayet gibi. O hüzün dolu duygu o balığın masaya gelmesi ile mutluluğa dönüşüyor! Çünkü biz insanlar: Nasıl ki bıldırcınları teypten sahte seslerle yere indirip ağlarla yakalayan avcılara kızıyorsam o da böyle bir şey. Aslında avcılıkta şu bir anda sekiz on mermi atan pompalı tüfeklere de karşıyım. Avcılık, ava bir şans vermektir. Ağızdan dolma tüfeklerle avcılık asil olanıdır. Bu anlattıklarım da sarı yazın nimetleridir. Niye mi? Bütün hayvanlar doğum yaptılar, yavrularını büyüttüler ve yuvadan uçurdular. Onların ölümünden üzüntü duyacak yavrular çok uzaklarda. Ama her hayvanın bu duyuları taşımadığını da yeni öğrendim. Mesela filler... Yavrularını tam dokuz yıl yanlarından ayırmazlarmış! O kocaman hayvanda kocaman sevgi dolu yürek... Peki anneler bazen çocuklarını niye cami avlusuna bırakır. Taş kalpli oldukları için mi yoksa fil kadar olamadıkları için mi?
MESAJ: Bodrum'da dağlara taşlara bakmayın. Her taraf simsiyah, kurumuş ağaçlar. Kurdu, kuşu böceği öldü. Kurtulanlar ise yuvasız kaldı. Ormanları yakanlar kuşlar gibi yuvasız kalsın. Başka ne diyeyim ki! Servet
|