|
|
Benim kaldırımlarım var, güzel mi güzel!..
EŞİM, hem de Ortaköy gibi 'medeni' bir semtin rengarenk, ama ne yazık ki eğri büğrü kaldırımlarında ayağını kırıp tam beş çiviyle ameliyat olduktan iki ay sonra bile, hâlâ koltuk değnekleriyle yürüyor. Dostlar "Amerika'da olsanız zengin olmuştunuz!" diye takılmayı sürdürüyor. Ama ne Amerika'dayız ne de sonuçsuz davalarla uğraşacak vaktimiz var.
KALDIRIM YAP-BOZLARI Geçenlerde bir önerge üzerine açıklanan, ülkemiz büyük kentlerinde kaldırımlara harcanan paralar, bana yine bu konuyu düşündürdü. Şunu hemen söyleyeyim: Kimseyi 'tenzih etmeden' ve çok genel olarak... Bence bu kaldırım boz-yapları, hizmet filan değil, sadece ve sadece belediye kaynaklarının (yani bizim vergilerimizin) iktidardakilerin yandaşı olan kurum ve kişilere aktarılma çabasıdır. Başka hiçbir şey de değildir. Örneğin şu anda İstanbul'da, Ihlamur'dan Gayrettepe'ye çıkan upuzun yokuşun iki yanında, üzerinde hiç kimsenin yürüdüğüne bugüne dek tanık olmadığım kaldırımların sökülüp yeniden yapılmasını kim, nasıl savunacak?
TAM TERSİNİ YAPIYORUZ Yıllardır, aralarında Nice'den Cannes'a, San Remo'dan Beverly Hills'e, Paris'ten Londra'ya en lüks kentler ve semtler de olan yerlerde hep bakarım: Kaldırımlar ya asfalt ve betondan ya da çok büyük taş levhalardan oluşan satıhlardır. Önemli olan cicili-bicili olmaları değil, mümkün olduğunca düz olmalarıdır. Nitekim Çin'den yeni dönen kapı komşumuz Dr. Nefise Ulusoy da bize, orada büyük kentlerin geniş kaldırımlarının dümdüz beton plaklardan oluştuğunu anlattı. Evet, zengin ya da yoksul tüm dünyanın yaptığının tam tersini yapıyor, Türkiye belediyeciliği. İnatla, bıkmadan, şikâyetlere, alaylara, suçlamalara aldırmadan... Bakalım, nereye kadar?
|