|
|
Şehir hayatı insanı insanlıktan çıkarmaz!
'Günaydın', 'İyi geceler', 'Merhaba' çok basit sözcükler; her gün duymak istediğimiz... Günde kaç kere söylersiniz söylemeyi sever misiniz bilemiyorum ama bu hafta Hıncal Uluç'a selamı sabahı soruyorum. İyi pazarlar....
* Bu yaz yazılarınızda hep Antalyalılar'ın güler yüzlülüğünden, 'Günaydın', 'İyi akşamlar' dediklerinden bahsettiniz. Bu Antalyalılar'a özel bir şey mi? Nedir sizi buralarda bu kadar rahatsız eden? Bugün seninle beraber onuncu katta asansöre bindik, üçüncü katta kapı açıldı ve bir hanımefendi bindi.
* Evet bindi... Hanımefendiyi lafın gelişi söylüyorum, yoksa böyle tiplere hanımefendi demem ben! Boş bir asansöre binmiş gibiydi. Ne sana baktı, ne bana... Gülümsemek, 'Merhaba' demek bir yana, yüzümüze bile bakmadı...
* Bu, o kadına has bir davranış değil. Birçok insan selam vermek istemiyor. Garip bir çekingenlik, uzak durma hali var! Bu kadar insanlıktan uzak bir yerde yaşarken, Antalya sokaklarında yürüyen hiç tanımadığın insanların 'Merhaba', 'Günaydın', 'Nasılsınız?' demesi müthiş hoşuma gidiyor benim.
* Belki Hıncal Uluç'u Antalya'da görmenin etkisidir bu. Ünlü bir yüzü gördükleri için 'merhaba' demiş olabilirler... İnsan ilk kez gördüğüne mi gülümser, aynı müessesede çalıştığı meslek arkadaşına mı?
* Benim için ilk gördüğüm, her gün aynı binada çalıştığım insan diye bir ayrım yok. Ben zaten gülücük dağıtmayı seven biriyim. Ama siz Antalyalılar'ı öyle bir anlatıyorsunuz ki; sanki onlar buradaki insanlardan çok farklı! Acaba birbirlerine de öyle özenli davranıyorlar mıdır? Ben kendimle ilgili kısmını söylüyorum. Gülümseyerek, 'merhaba' diyerek geçiyorlar. Gelip seninle resim çektirse ya da bir şey istese anlarım. Bu bambaşka bir şey. O selamla kazanacağı bir şey yok ki benden!
* Eskiden 'ev alma, komşu al' derlerdi, şimdi birçok kişi aynı apartmanda yaşadığı komşusunu tanımıyor... Benim komşularımın bazıları iyi, bazıları yok. Aynen o asansördeki kız gibi. Biz insanlığı unutuyoruz!
* Unutmamızda şehir hayatının karmaşası, insanı hırpalayan iş dünyası, yaşam şartları gibi şeyler etkili olabilir gibi geliyor bana. Çoğu insan işten öyle bir çıkıyor ki, annesini görse tanımayacak hale geliyor... Onu bana sorma, asansördeki kadına sor. Diyeceksin ki "Niye öyle davrandın?" "Hıncal Uluç bir ırz düşmanıdır, ona gülersem bana tecavüze kalkar diye selam vermedim" diyecek mesela...
* Yok yok, bence ya kafalar çok dalgın ya da itiraf edelim şehir hayatında kimse kimseye bulaşmak, yanaşmak istemiyor. Dolmuşa binip 'İyi günler' dediğinizde size cevap veren çıkmadığı gibi, ters ters bakıyorlar. Taksi şoförüne geçen gün teşekkür ettim, yüzüme bakmadı bile. Şehir hayatı insanı insanlıktan çıkarmaz, insan insansa, her zaman insandır. Yaşamımızı kötü örnekler mi düzenlemeli, iyi örnekler mi? Kötü örneklere teslim olursak o yaşam yaşam olmaz...
* Gayet tabii... Gazeteden çıkarken baktım bir karış suratla çıktı. Bize gülerek 'Günaydın' deseydi, gülümseseydi, biz de ona karşılığında gülümseseydik, o gülümseme yüzünde kalırdı ve öyle çıkardı. Aslında o kendi hayatına kahrediyor. Bizim kötü günümüz yok mu hayatımızda? Ama ben o asık suratı taşımıyorum. Hayata gülümseyerek bakıyorum. Sanki Hıncal'ın derdi yok! Mesele bu; savaşı vermek, yenilmemek...
* Savaş vermek, yenilmemek çok güzel de, insan bazen yenilmek istiyor belki de. Ya da savaşacak gücü kalmıyor bazı günler! Biri seni üzmek istiyorsa ve sen üzülüyorsan eğer; o seni üzmek isteyen zafere ulaşmış demektir. Beni vurdukları gün kameralara gülerek el sallıyordum. Yenilmediğimi göstermek için. Ben orada acımı yüzüme aksettirseydim, beni vuranlar çok mutlu olacaktı...
|