İş, Aşk ve Kadınlara Dair...
Elbette Ayşe'nin yanındayım. Aktüel'e verdiği röportajla olay kadın haline gelen Ayşe Özyılmazel'den söz ediyorum. (Aktüel'e kapak olmak kadın gazetecilere pek yaramıyor, bilginize.) Çünkü meselenin özünde 'kadınları küçümsemek' var! Bakmayın çoğunluğun Hasan Pulur'a kızdığına, onun gibi düşünen erkek gazeteciler öyle çok ki medyamızda... Öfkeleri gençlerin tepeden inmelerine değil, kadınlara. İnanın Ayşe, Ahmet olsaydı, arkasında erkeklerin olmasına, ellerinden tutulmasıyla bir yerlere gelmesine kimse ses çıkarmazdı. Herkes mesleğinde böyle yükselir zira. Varsa bir kıvılcım birileri elinizden tutar, önünüzü açar. Yeteneğiniz varsa oralarda kalır, gideceğiniz yere kadar gidersiniz. Ama cinsiyetiniz kadın olunca bu desteğin altında başka nedenler aranır. Çünkü kendilerine ait olduğunu düşündükleri iş dünyasında kadınları İS-TE-Mİ-YOR-LAR. Mesele bu kadar basit... Özellikle de yükselmemiz, müdür olmamız, tepelere çıkmamız hiç istenmiyor... Yerimizin ev, en önemli görevimizin eş ve annelik olduğunu düşünüyorlar. Çok istiyorsak evleninceye kadar nasıl olsa evlenip, çocuk doğurunca ayrılacağız- çalışabiliriz. Onların emrinde. Notlarını temize çeker, kaset çözer, sekreterliklerini, rehberliklerini yaparız. Tüm hamallık ve angarya işleri yani... Hani o yazılarını okuyup bayıldığınız, son derece insancıl, demokrat ve çağdaş olduğunu düşündüğünüz koca yazarların bazıları, çevrenizdekilerden daha bağnaz. Evinde karısına söz hakkı tanımayan adamın ifade özgürlüğünden yana olması mümkün mü? SABAH'ta çalışırken içlerinden birine -o da asansörde karşılaşıncao günkü yazısıyla ilgili küçük bir eleştiride bulunmuştum. Vay ben miyim koskoca bir erkek yazarı eleştiren! Ben kimdim ki! Bütün eklerden sorumlu olsam da, ben ne anlardım ki 'bir kadın olarak' olan bitenden! Esas kabahat bize köşe ve yetki verenlerdeydi. Ah, o yayın yönetmeni olacaktı ki... Rüyamızda görürdük o zaman bu pozisyonları... (Allah'tan onlar yayın yönetmeni yapılmıyor. Bu arada bize inanıp görev verenlere kocaman sevgiler.) İşte böyle düşünen erkeklere göre çoğumuz 'hak etmeden', 'arkamızda bir erkek' olduğu için o köşelerde yazıyor ve o koltuklarda oturuyoruz... Peki, yok mu böyle oturanlar? Var elbette. Ama dediğim gibi tepeden inen pek çok erkek de var. Ayrıca kadınlara hamilik yapmak, onları kanatları altına almak için özel bir çaba ve istek gösteren erkekler de var. Ve tabii hiç kimsenin yakını olmadan, sadece kendi aklı, yeteneği ve hakikaten çok çalışmasıyla başarılı olan kadınlar da var. Çok kolay olmuyor belki ama yılmazsak, küsmezsek, direnirsek sonunda amacımıza ulaşıyoruz. 'Gelmemize izin verilen' yere kadar ama... Ne yazık ki böyle... Nereye kadar ilerleyeceğimiz erkeklerin isteğine bağlı... Çünkü bütün kurallar gibi iş dünyasının kuralları da erkekler tarafından yazılmış. Bizden de bu kurallara koşulsuz uymamız isteniyor. Yoksa ağzımızla kuş tutsak ilerlememiz mümkün değil! Yazılı olmayan bu kurallara göre deniyor ki:
* Öncelikle güzel olacaksın. Her zaman bakımlı, şık ve de seksi! Gözümüzü ve gönlümüzü açacaksın...
* Akıllı ve de becerikli olacaksın. Verilen işi hemen yerine getireceksin. Ve asla erkeklerin sözünden dışarı çıkmayacaksın.
* Erkeklerin üstünlüğünü kabul edeceksin. Yerimize oynamayacaksın. Yerini ve haddini bilirsen, istediğin pozisyona kolaylıkla gelirsin. Kapılar sonuna kadar açılır önünde.
* Ama tersini yapar bizi ezmeye ve geçmeye çalışırsan, ilk fırsatta seni harcarız, bilmiş ol! Bunları nereden mi biliyorum? Yaşadıklarımdan, gözlemlerimden ve de konuştuğum 100'e yakın kadının anlattıklarından. Detaylar iş hayatında başımıza neler geldiğini anlamak ve anlatmak için yola çıktığım ve iki yıl önce yayınlanan 'İş, Aşk ve Kadınlara Dair'de...
|