| |
|
|
Devleti "zavallı" eden trafikçiler!..
Salı günü öğle üzeri Nişantaşı kavşağı civarında olanlar, yepyeni bir trafik görevlisi gördüler.. Üniformasız.. Sivil.. Şaşkınlıktan dilini yutacak hale gelenler arasında, tam kavşaktaki jipinin içinde Şener Şen de vardı.. Kavşağa bakan ofisinin penceresinden bakan Dr. Hasan İnsel de.. Gördükleri trafik görevlisini çok yakından tanıyorlardı çünkü.. Herkes tanıyordu aslında.. Bendim.. Hıncal Uluç yıllardır yazdığı trafiği şimdi de yönetiyordu, sonunda işte.. Gazeteden çıktık, Balmumcu'dan aşağı, Akaretler'den yukarı, dünyanın yolunu 10 dakikada geldik, Teşvikiye Camisi önünde felaket başladı.. Gitmiyor.. Tam 25 dakika geçti, Nişantaşı kavşağına daha 30 metre var ve duruyoruz.. İlerde lambayı görüyorum, beş kez kırmızıdan yeşile döndü, bizim yolda kıpırdama yok.. İleri Rumeli Caddesi'ni görüyorum.. Boş, ama biz gene gidemiyoruz.. Çünkü önümüzü Vali Konağı'ndan düz gelip ileri gidecekler bloke etmişler.. Önleri dolu kavşağa girmişler, çıkamıyorlar, bizim de yolumuzu kesiyorlar.. Niye gidemiyorlar?.. Çünkü ilerideki ana cadde, Vali Konağı otoparka dönmüş, tek şeride inmiş. Bir araba durdu mu, tüm trafik duruyor.. Şimdi, dünyanın uygar ülkelerinde "Çıkamayacağın kavşağa girmeyeceksin" kuralı vardır. Amerika gibi uygar ülkelerde bu kural öyle uygulanır ki.. Sıkı mı uymasınlar?.. 1200 dolardır cezası.. 2 bin lira falan.. Yani iki milyar.. Bu yüzden uygar ülkelerde kavşaklar kilit olmaz. Bu yüzden uygar ülkelerde kavşaklarda trafik polislerinin bekçilik yapması da gerekmez.. Ama bizim ülkemizde şöför koltuğunda oturanların çoğu, ille de "Çoban" isteyen öküzlerdir, kimse kızmasın. Alınan da bilhassa alınsın. İleri gidemeyeceğini öküz gibi gördüğü halde, arabasını sürer, yandan gelenin de yolunu keser ki, trafik düğüm olsun.. Varsa eğer trafik polisi de ona bakar. Çünkü bizim polis çıkamayacağı kavşağa girmenin, trafiği göre göre kilitlemenin suç olduğunu dahi bilmez. Öğretilmemiştir. Yahu İstanbul'un en bela kavşağı burası.. Herkes bilir.. Nasıl trafik polisi olmaz diye inanamayarak bakıyorum etrafa.. Hayır.. Polis molis yok. En civcivli kavşağın en civcivli saatinde İstanbul Trafik Müdürü oraya bir polis koymuyor. Rezilliğe bakar mısınız?. Dakikalar geçiyor, bekliyoruz.. Onlarca araba kornaya basıyor. Bir de gürültü rezaleti, İstanbul'un taa göbeğinde.. O ara bir siren sesi duyunca, sabrım taştı.. Orası hastane semti.. Hastaneye bir dakikalık yolda, belki de biri can çekişiyor, ambulansın içinde.. Fırladım arabadan, gittim kavşağın göbeğine ve milleti yönlendirmeye başladım.. Müdürün yollamadığı polisin yerini aldım, resmen, alenen.. Bir dakika sonra akmaya başladı trafik.. Ambulans gitti, benim arabam yanıma geldi, bindim. Arkamda ne oldu bilmiyorum.. Berberim hemen az ilerde.. Yarım saat sonra çıktım, Ercan bekliyor.. "Hıncal Bey" dedi, "Orada polis var, ama kavşakta değil. İçerde dolaşıyor.. Yanına gittim. 'Niye kavşakta değilsin' diye sordum. Ne dedi bilir misiniz?.." Ne demiş bilir misiniz, sevgili okurlar?. Ne demiş bilir misiniz, İstanbul Valisi Muammer Güler, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ve İstanbul'un adı da, sanı da, varlığı da belli olmayan Trafik Müdürü.. "Bu insanlar laf dinlemiyor. Kavşakta korna sesinden kafam şişiyor, ben de burada oyalanıyorum!.." Siz devletin hiç bu kadar aşağılandığını, bu kadar zavallı hale düşürüldüğünü gördünüz, duydunuz mu?. Akşam üzerleri Köprü saatinde Tepecik Yolu kavşağı da, çobansız öküzler yüzünden kilit her gece.. Ve Trafik Müdürlüğü oraya da çoban koymaktan aciz.. Her gece kavga, her gece döğüş.. Bir gün cinayet çıkacak.. Hasan İnsel anlattı.. "Nişantaşı kavşağında da, sille yumruk ne kavgalar oluyor, Allahın günü.." Olur.. Devlet olmazsa, kavga da olur, cinayet de.. Bu rezilliği yazmaya devam edeceğim.. Bu işi düzeltene dek peşini bırakmayacağım. Devleti zavallı edenler, hesabını verene dek.. Salıya!..
|