|
|
Yeşilçam nere, gecekondu nere?
Yard. Doç. Dr. Mehmet Öztürk 60 filmi dört ay boyunca izleyip, kaynakları araştırarak Türk sinemasının gecekondu sorununa nasıl baktığını ortaya çıkardı. Öztürk'e göre Yeşilçam 60 yıldır gecekondu gerçeğini ifşa edebilmiş değil.
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Mehmet Öztürk tarafından 2004 yılı sonlarında yapılan ve European Journal of Turkish Studies (EJTS)'de yayınlanan "Türk Sinemasında Gecekondular" adlı araştırma, 1960'lardan bu yana Türk filmlerinde gecekondu sorununun nasıl işlendiğini gözler önüne serdi. 60 filmin derinlemesine izlenmesi sonucunda çıkan araştırmaya göre, Lütfü Akad'dan Atıf Yılmaz'a, Zeki Ökten'den Handan İpekçi'ye kadar birçok filmde, Türkiye'deki şehirleşme ve gecekondulaşma olguları hakkında tanıklıklara kadar, kent sosyolojisi ve toplumsal psikoloji hakkında izlere rastlamak mümkün. 'Gecekondu' tabirinin Türkiye'de ilk kez 1940'tan sonra kullanılmaya başlandığını söyleyen Öztürk, ilk gecekondu filminin Atıf Yılmaz'ın Orhan Kemal'den uyarladığı 1959 tarihli Suçlu adlı film olduğunu söylüyor. 1964'te Haldun Taner'in piyesinden aynı yönetmenin uyarladığı Keşanlı Ali Destanı da gecekondu hayatını müzikli güldürü filminde sahneleyen ilk filmlerden. Türkiye'de kente göçün merkezini oluşturan İstanbul'un Türk filmlerine de mekan olduğunu anlatan Öztürk, 1960'larda yaratılan 'masalımsı İstanbul' mitosunun da etkisiyle köyden kente göç olgusunun hızlandığını belirtiyor: "Ancak büyük umutlarla İstanbul'a gelenler filmlerde gördükleri harika ortamlarda değil, tersine gecekondularda yaşamak zorunda kaldı." Ancak Türk sinemasında az da olsa İstanbul'un karabasana dönüştüğü eserlerin de çıktığını söylemeden geçemiyor Öztürk ve bunun en önemli örneğinin Ali Özgentürk'ün At filmi olduğunu belirtiyor. Okuma yazma bilmeyen bir köylünün, oğlunun okuyup büyük adam olabilmesi için İstanbul'a göç etmesini anlatan filmin sonunda, babanın rüyalarının kabusa dönüşmesi canlandırılıyordu.
CİNSEL AÇLIK YAYGIN Göçmenlerin Haydarpaşa Tren Garı'ndan vapurla Galata Köprüsü ve Eminönü'ne geçmelerinin yüzlerce filmde canlandırıldığını hatırlatan Mehmet Öztürk, sonraki sahnelerin de genellikle onların gecekondularda barınacak yer arayışına girmeleri olduğuna dikkat çekiyor. Büyük şehirlere gelen insanların hamallık, kapıcılık, seyyar satıcılık, işportacılık, dilencilik gibi meslekler yaptığını vurgulayan Öztürk, Sultan, Bekçiler Kralı, Züğürt Ağa gibi filmlerin ilk akla gelen örnekler olduğunu söylüyor. Filmlerde şehirlilerin uyanık tipler, köylülerin ise saf, şapşal ya da kurnaz olarak tasvir edildiğini ancak, şehirli kadınların bir kısmının namussuz ve sarışın, köylü kadınların ise iffetli ve masum olarak gösterildiğine de işaret ediyor. Öztürk, filmlerde göçmenlerin çoğunun erkek olmasını, kır kökenli kadınlara tuzaklar kurularak genelevlere düşürülmesini ise o dönemlerde erkek nüfusun çokluğuna ve cinsel suçlar ile fuhuş arasındaki ilişkiye bağlıyor.
MÜJGÂN HALİS
|