|
|
'Son fedai' Perinçek
Tarihsel materyalist ve cenaze namazında saf da tutuyor. Doğu Perinçek, hayal gücü ve romantizmden besleniyor.
'Tarihin pususuna yatmış son fedaiyim'
Hidayete ermek şöyle dursun, tarihin ondan kurtarıcı rolü beklediği an için pusuya yattığını söyleyen Doğu Perinçek, devrime ve sosyalizme hâlâ ilk günkü kadar güvenerek, son fedai olacağına inanıyor.
Materyalist tutumu ve eserleriyle bilinen İşçi Partisi Lideri Doğu Perinçek'in bir cenaze töreninde ellerini kulaklarına götürmesi, onun pek çokları gibi hidayete erdiğini düşündürttü, ama düşünüldüğü gibi değil.
- Cenaze namazında saf tutup, inananlar gibi ellerinizi kulaklarınıza götürdünüz. Buna neden ihtiyaç duydunuz? - Hayır, ihtiyaç duymadım. Bir saygı ifadesiydi o. Bir ölü, toprağa veriliyor, toplumun da törenleri belli. 1968'de Atatürk'ün teyzesinin oğlu Reşat Fuat öldüğünde de saf tutmuştum.
- Allah gecinden versin ama kendi cenaze namazınızın kılınmasına müsaade edecek misiniz? - Kılınacak tabii. Çünkü toplum insanları böyle toprağa veriyor. Ama size başka bir gerçeği söyleyeyim. Atatürk'ün cenaze namazı Dolmabahçe Sarayı'nda üç dakika içinde ve cemaatsiz kılınmıştır. O büyük bir adamdı. Böyle laik bir ortamda, bu kadar büyük bir kalabalıkla cenaze namazının kılınmasını arzu etmediği anlaşılıyor.
- Yakınlarınızdan cenaze töreninizle ilgili bir arzunuz olacak mı? - Vasiyetimi söyleyeyim. Bir kere mal varlığım yok. Taş da istemiyorum. Abçağa Köyü'ne, Adıgüzel Ağa'nın mezarına veya babamın dedesi Hacı Sadık'ın mezarına bırakmalarını istiyorum. Orada, kayaların arasında, ailemin köklerinin olduğu yerde ve de Türkiye'nin bütünlüğüne güvendiğim için, orası hep Türkiye kalacak, orada başka bir bayrak olmayacak, hep Türk bayrağı dalgalanacak, buraya çok güvendiğimi de belirtmek isterim. Ziyaret de istemiyorum. Beni hatırlamak isteyenler kitaplarımı okusunlar.
- E, ne bakımdan bu kadar çok güveniyorsunuz Abçağa Köyü'ne, sizin için özelliği ne? - O köyün özelliği toprağı olmayan bir köy olması. Kayaların üzerine kurulmuş. Hatta şaka yaparlar, 'Herkes toprak için şehit oluyor, bizim köylümüz taş için, kaya için ölüyor,' diye. Benim dedemin dedesi, 1904 yılında Kemaliye'nin 'delinemez' denilen meşhur kayasını delen meşhur taş ustası Adıgüzel Ağa. Ben ondan çok şey almışım. Dağları delmek, taşları yarmak, azmetmek. Adına yazılmış destanlar vardır. Adıgüzel Destanı. Babası Kafkas Cephesi'nde şehit oluyor. Annesinin karnında, doğunca Mehmet adını koyuyorlar. Fakat annesi ona Mehmet diyemiyor kocası şehit olduğu için, Adıgüzel diyor. O deldiği taşı kimseler delemiyor. Bellerine halatlar bağlayan ameleler aşağıya uçuyorlar, mühendisler geliyor, bu taş yarılamaz diyorlar. Ama onun çabaları, onun azmi deliyor. Bu beni çok etkiledi.
ŞEBNEM AKSON
|