Savaştan acı bir anı: Anne ve çocuk birlikte öldü
Sizlere acı dolu yaşanmış bir hikâyeden söz edeceğim! "Lübnan'a asker gitmesin, anneler ve çocuklar ölmesin," diyenlerin acılarını dindirmek için... "Lübnan'a asker gitsin," diyorum, ama şartımı da söylüyorum: Ailenin tek erkek çocuğu götürülmesin. Çünkü o giden genç tabut içinde geri dönerse o aile yok olur! Öyleyse, yaşanmış bu hikâyeye lütfen kulak verin
*** Yaşam sürprizlerle doludur. Öyle oldu. Bir anda kendimi Hayat mecmuasında ki muhabirlikten, Eğridir Dağ Komando Yedek Subay Okulu'nda muharebeci eğitimi görürken buldum. Sonrasında Kayseri Hava indirme tugayında paraşütçü komando subayı oldum. Elbette; gurur dolu günlerdi. Akdeniz'de ve Kıbrıs'ta silahlar susmuştu. Ama Ege'de sular ısınıyordu. Hora, Ege'de gezerken bu kez Midilli'de savaş gündemdeydi. Geceleri silahla uyuduğumuz bir günün sabahında, savaşın o acı yüzü ile tanıştırıldım. Başçavuşlar Cemal ve Emrullah, Kıbrıs savaşının o acı yüzünü yaşamış biri olarak önümüzden gelip geçen bir astsubayı gösterdi! Boynu bükük, sanki bir suçlu gibi yürüyen bu asker, bana tarif edilmez acılar içinde yaşıyor gibi geldi . Cemal başçavuş anlattı: "Hani derler ya 'karıncayı incitmez', diye... O, Kıbrıs savaşının o sıcak anında bile inanılmaz nazikti. Esir aldığı Rum askerlerine sigara, su ikram etmek için arkasını döndüğünde, dünyası yıkıldı. Çünkü Rum askeri sakladığı silahla en yakın arkadaşını öldürmüş ve birçok Türk askerini de yaralamıştı. O günden sonra her şeyden şüphe eden bu başçavuş, Girne'de Rum binalarını denetlerken inanılmaz dikkatliydi. Bu aşırı dikkat ve geçmişte yaşadığı bu acı deneyimin finali korkunç oldu," dedi. Cemal Başçavuş göz yaşlarını tutamadı. Acı bir deneyden ders alan başçavuş başka bir arkadaşının ölmemesi için, aradığı evlerde inanılmaz dikkatli olmaya başlamış. Bir gün bir evi ararken kapıyı arkalamış. Önce bubi tuzağı var mı, diye etrafa bakmış. Sonra da seslenmiş, ses yok. Bir anda yatak odasında ki gardırop bir tıkırtı duymuş. Bir kez daha seslenmiş. Sonra tuzağa düştüğünü sanarak (eğer biri içindeyse ayağından vurmak için) yere ateş etmiş. Ses ve tıkırdı kesilmiş ama gardıroptan da kan sızmış. Sonra da gardırobun kapısı yavaşça açılmış." İşte o an yaşanabilecek en acı bir trajedi!.. Bir anne ve kucağında bir çocuk... Sadece yere sıkılan bir kurşun iki hayatı alıp götürmüş.. O asker o gün diz çöküp, "Tanrım ben ne yaptım," diye ağlamaya başlamış! Cemal başçavuş "İşte böyle komutanım," dedi. "O olaydan sonra bu asker kardeşim bir daha kendine gelemedi. Sanki bir suçlu gibi aramızda dolaşır durur." Cemal başçavuş başını eğip göz yaşlarını silerken, ben ve Emrullah başçavuş ağlamaya başladık. Hıçkırıklar arasın da mırıldandım: "İşte savaşın acı yüzü bu... Hayat ne acıdır ki; biz Türkler, banyoda öldürülen çocukları ve anneleri kurtarmak için Kıbrıs'a gittik. Bugün iki toplum da barış içinde yaşıyor, anneler ve çocuklar ölmüyorsabu acıların verdiği derstir.
MESAJ: Geçmişte Kıbrıs'ta savaşan askerlerin yaşadığı o sendromu, bugün Güneydoğu cephesinden dönen aslan gibi çocuklarımız yaşıyor. Yani savaş cephede bitmiyor efendim!
|