Ya evde yoksan...
Boston-Chicago'dan kalkan uçak Boston'a, zeminine çok iri harflerle 'Kennedy' yazılmış olan Ailesi'nin Cape Code'daki ünlü malikânesini yalayarak iniyor... 'Tarım Borsasını' gezmek için gittiğimiz Chicago'nun sert rüzgârını, soğuk havasını yediğimiz için Boston'dan beklentim daha da yüksek... Uçak iniyor...
* Bizi ılıman bir eylül karşılıyor... Ama çıldırmış bir sonbahar görmüyorum. Boston'u hızlıca geçip Harvard'ın olduğu Cambridge'e ulaşıyoruz. Sanki Boston'dan buraya ulaşmak için aşılması gereken köprüyü geçince her şey değişecek ve hayalimdeki çıldırmış sonbaharla kucaklaşacakmışız gibi geliyor. Köprüyü geçiyoruz ve hayalimdeki o çılgın renklerin sonbaharıyla karşılaşmıyorum.
* Harvard sekiz yıl önce bıraktığım gibi... Meydana girerken dilenen evsiz şişman kız kaybolmuş ama hasır şapkalı adam iki dolara satranç öğretme konusundaki ısrarını sürdürüyor. Okul birkaç gün önce açılmış. Öğrenciler sanki hep aynı insanlarmış gibi bahçenin çimenlerine yayılmış. Sincaplar ise öğrencilerin aksine mahcuplaşmış gibiler... Kitapçılar, kahveler, lokantalar... Ceketlerden soyunmuş bir rahatlıkla sokak sokak, cadde cadde salınıyoruz...
* Amerikan sonbaharının randevusunu asla ıskalamayan davetlisi 'blueberry'ler yani 'yaban mersinleri' piyasaya çoktan çıkmış... Ama kavak, huş ağacı ve Türkiye'de bilinmeyen gingkosların altın sarısı yapraklarından eser yok... Ama ceviz ağacı ve akçaağaçtaki turuncunun en alımlısından eser yok... Ama bodur meşelerin, kızılcıkların, bizim yabancımız sasafrasların fettan kızılından eser yok... Sonbahar yaprağının en parlağından eser yok... Tabii ki 'fall foliage' yani yaprakların dökülmesi de başlamamış...
* Uzun yoldan gelip tanışını bulamamış birinin garipliğine düşüyorum... Önce pastırma yazı olacak... Pastırma yazıyla birlikte gündüzün güneşli parıltısıyla, gecenin uzun ve soğuk yüzü karşılaşacak... Gece ile gündüz arasındaki ısı farkı klorofil oluşumunu durduracak bir kimyasal reaksiyona açacak... Başka diyarlarda gizli kalan sarımtrak, esmer ve kızıl pigmentler ortalığa çıkacak... Ve sonbahar çıldıracak... Gene çıldıracak ama ben erken gelmişim. Bu nedenle sekiz sene sonra bir tesadüf eseri görmeye geldiğim benim sonbaharım evde yok... Aradığını bulamamış bir misafir gibi kapıda kalakalıyorum. Bir daha ne zaman giderim, gidersem aradığımı bulur muyum... Onu da bilmiyorum.
|