Eşekten düşmüş karpuza döndüm!
Hayır efendim bunun adı korku değil. Bunun adı şu: Beklenilmeyen anlardaki ani gelişmeler karşısında duyulan şaşkınlık. Yani korkunun da üstünde bir duygu. Bunun bir şaka olabileceğini düşünmediğim, düşünemediğim için kendimce hep akıllı yorumlar yaptım. Aslında bunun tarifi Anadolu deyimi ile şu: Eşekten düşmüş karpuza döndüm! Efendim şu bana yapılan şakadan söz ediyorum. Bilmeyen yok ama yine de küçük bir hatırlatma; atv'de Santra programını bitirdim. Arabaya bindim, yolum kesildi. Onlarca Brezilya forması giymiş zenci beni protesto ediyor. Diyorlar ki, "Türkiye-Brezilya kardeş, Kazım Kanat kalleş!". Sonrasında polislerin gelmesi, Brezilya Büyükelçisi'nin gelmesi falan filan... Sonuç; anlıyoruz ki bu sevgili Yavuz'un işbirlikçisi Ahmet Çakar ile bana yaptığı müthiş bir şaka. Hoş şey! "Bunun adı eşek şakası canım!.." diyerek tepki koyabilirdim. Hatta müdahale eder, 'Beni küçük düşürdüler' kompleksine kapılıp yayınlanmasına izin vermezdim. Bunların hiçbirini yapmadım.
ŞAKADA SINIR NEDİR? Bu müthiş şaka atv'de yayınlandı. Hatta canlı programa katılıp kendi halime kendim bile güldüm. Şu korku meselesine gelince! Yedek subaylığım dönemimde, 'korkuyu yenme testlerinden', dahası, 'kendine güven testlerinden' hep başarıyla çıktım. Yani korkunun üzerine gitmeyi öğrendim. Yani korkudan korkmamayı öğrendim. Ama nereye kadar?.. Herkesin düşünmeye ve seyretmeye bile korktuğu (içiniz ürperir, bakamazsınız bile!..) bilmem kaçıncı paraşüt atlayışına giderken yanımdaki komutanımın kulağına fısıldadım: "Binbaşım bugün ilk kez korkuyorum. Paraşütüm açılmazsa diye!.." Komutanım gülümsedi. O da benim kulağıma fısıldadı; "Sus!.. Bugün 701'nci atlayışım. Ben her atlayışımda korkarım!" O an anladım ki korku, korkmamak bir duygu. Korkmazsan, çılgınca işler yapsan da o bir duygu. Peki şaka ile korku yaratmak arasındaki ince çizgi nedir? Söyleyin lütfen, şakada sınır nedir? İnsanları güldüren, eğlendiren şaka ne zaman eşek şakasına dönüşür ve gülünecek hal korkuyla işkenceye dönüşür? Yoksa siz "Hep ciddiyet!" diyerek şaka yapmaya karşı mısınız? Öyleyse birkaç anı; Eğridir Dağ Komando Okulu'nda da yedek subay adayıyım. Okul bitmiş, rütbe töreni var. En güzel an. O gün yemeğime uyku ilacı konulmuş. İki arkadaşımın kollarında uykulu gözlerle rütbem takıldı. Bunun adı eşek şakası işte! Ama ne oldu? Ertesi gün eczaneye gittim. Ben de ishal ilacı istedim. Eczacı başıma gelen hikâyeyi dinleyince elindeki ilacı bıraktı, iki saat sonra gel dedi. İki saat sonra... İlacı alırken eczacı bana şunu dedi: "Bu bir fili bile üç gün ishal yapar!" Eh yani... Kısasa kısas. Birkaç saat sonra otobüse binip Adana'ya gidecek olan, benim yemeğime uyku ilacı koyan arkadaşımın yemeğime ishal ilacı koydum. Öğrendim ki şoför yolda bir teneke bulmuş, üstüne oturtmuş... Dayanılmaz bir yolculuk! Efendim! Mesleğe başladığım zaman, ustalarımız şakada sınır tanımazlardı. En masumu ise çaylak muhabirleri, Sarayburnu'na gönderir, "Cemre denize düştü. Fotoğrafını çek, gel!.." derlerdi. Ama ustalar birbirleriyle öyle şaka yaparlardı ki... Anılarına saygısızlık yapmamak için isimlerini yazmıyorum. Bir büyük usta bir başka büyük ustaya şaka yapmak için gece sabaha kadar çalışıp gazetenin birinci sayfasını değiştirmişlerdi. Şaka şuydu: Büyük usta, bir genelevde kadınlarla basılmış! Bu gazete valilik dahil önemli yerlere gönderilmişti. Ben de böyle bir şaka yapmıştım. O devrin en ünlü hakemi Nazif Oturgan'ı o dönemin seksi yıldızı ile aynı yatakta görüntüleyen bir foto montaj fotoğrafını yapmıştım. Sonra da o fotoğrafı Oturgan'ın ceketine gizlice koymuştum. Ertesi gün sıkı bir tokat yedim! Anladım ki yenge bu fotoğrafı ciddi sanmış. Efendim İskenderun'da lise yıllarında Drakula filmlerinin seslerini teybe kaydedip, sonra o kıyafet ve hamur makyajları ile kendimi vampire döndürüp bisikletle gezen gece bekçilerini korkutmaktan zevk alan biri olarak şaka yapmayı çok severim. Hele şakada yaratıcı zekâ varsa o işte harika bir olaydır. Ama onda da sınır vardır. Doğduğum Afşin kasabasına ilk elektrik geldiğinde annem, sağır ve dilsiz arkadaşı "Akşam oldu, gaz lambasını neden yakmıyorsun?" dediğinde ona şaka yapmıştı: "Ben büyücüyüm. Elimi çarpınca ışıklar yanar!" Annem elini çırptı, ışıklar yandı. Elektriği bilmeyen köylü kadın o an düşerek bayıldı. Aman efendim, şakaya dikkat!
|