 |
|
 |
 |
 |
 |
 |
Tel: 0537 660 71 21 | Fax: 0212 280 05 51 | SMS: UT yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder |
|  |
|
 |
 |
 |
 |
 |
 |
 |
 |
|
|

Tepe tepe fetih!
Zenginin malı, züğürdün çenesi filan. Böyle deniyor. O yüzden, züğürtlerin "kamusal aklı" nın gelişmemesi lazım. Züğürtler; zenginler, güçlüler arasındaki iktidar ve servet oyunlarına akıl sır erdirmemeli, "kamusal değer" diye bir şeyin farkında olmamalı. Şu sıra züğürtler, çocukların okul masrafları, ne yiyip içecekleri, diplomalıların nasıl iş bulacakları, diplomasızların hangi boğaz tokluğuna razı olacakları, siftah yapılıp yapılmayacağı, kepenk açılsa ne olacağı açılmasa ne yapılacağı, icralardan nasıl kurtulacakları gibi hayati konularla meşguller. Boğaziçi'nin ülkenin çok özel yeri olduğu, yağma topraklarında dahi onu korumak üzere "kamu adına" kanunların çıkarıldığı, "hepimize ait" diye bir şeyin pekala imkan dahilinde bulunduğu filan epey tali mesele.
O yüzden, "Özal ile Dalan" ın sattığı bir Boğaz tepesini, "Erdoğan ile Topbaş" imara müsait hale getirebilir. 22 yıl olmuş. "Sevda Tepesi" aslında üstünde imarı önleyen kanunlara da rağmen, Suudi Prens'e satılmıştı. Prens, şimdi Kral oldu. Tepe ise elinde kaldı. Memleketinin, adı üstünde, kralı olan Kral, burada, bu tarihi şanlı, topraklarının eski egemeni payitahtta, züğürtlerin kendisine sıradan adam muamelesi yapmasına belli ki alınıyor. Oysa, muhabbet dolu iktidarların başını ve sonunu oluşturduğu şu 22 yılda, merkezi ve yerel iktidar mensuplarından kimilerinin nasıl paraya, servete düşkün, tutkun ve o yüzden arsız olabildiklerini de izlemiş olmalı. Krallar en çok buna dikkat eder. Krallıklar, demokrasiler gibi birtakım kurallar, ikna ve kamuoyu üstünde değil; baskı, tahakküm ile dalkavukluk, yalakalık, arsızlık, yüzsüzlük, bahşiş, ulufe, harçlık, kıyak düşkünlerinin üstünde bayrak dalgalandırır. Korkak bir teba ile inanç, itibar, saygı, soy sop gibi cilaların ardında servet düşkünü olmuş, tamaha batmış bir zengin tabakaya ihtiyaç vardır. Birincilerin çoğu şiddet, sefalet, endişe, inançla zincirliyken, ikinciler sözde bir sürü kutsal şeyi temsil havasında, aslında şaşalı tefessüh içinde servet konuştururlar. İstisnaları vardır elbette. Buralarda kendilerine muhatap aldıkları arasında da, pekala arsız, densiz, memleketi babasının malı gören, daha beteri de babasının malı dahi görmeden sanki haydan gelmiş gibi tepe tepe kullananlar gibi olmayan istisnalar da vardır.
Ama ilginç olan şu: Belediye Başkanı Topbaş diyor ki; "Devlette devamlılık vardır." "Rahmetli başbakan (yani Özal) burayı vermiş. Mülkiyet haktır." Falan filan. Bu tür bir "Devlette devamlılık" ancak Kral'ın oralardaki devamlılıktır. Birisi şeyin şeyini verdiğinde bunun halefleri için de namus sözü olması gibi. Oysa, burası teorik olarak öyle bir devlet değil. Bu arkadaşlar seçilerek geliyor; hanedan değiller. Hanedan gibi davranan kimi rahmetli ve Allah uzun ömür versin, hayattaki kimi şahsiyetler olsa da. Özünü "kamu yararı" nda bulan kanun var. Tepeyi korumaya almış. Kibarca, "Bari buralar yağmalanmasın" demiş. "Devlette devamlılık"; Suud hanedana verilen sözden ziyade, kendi halkına, toprağına, eşsiz mekanlarına, geleceğe karşı sorumlulukta aranır. Yapacakları şu: Kanunlar, Boğaz'da köprü gelirinin bir kısmıyla, kamu adına, halk adına, hepimiz adına kamulaştırma yapılmasını öngörüyor. Yasaya hiç uymamış, bu payı hiç ayırmamışlar. O kadar zam yapıldı oysa. Artık ayırsınlar, Kral'a parasını verip devlette devamlılık gerçekte nedir anlatsınlar. Bir de şu mu var acaba? Kral koçbaşı mıdır? O gerekçeyle zıvanadan çıkacak imar izniyle, tepe tepe kullanılacak bir Boğaz'ın peşinde olanlar mı var? Kimileri "Fatih'in torunu" olmayı, İstanbul'u yağmalayıp fethetmek olarak anladı da.
|
|
 |
|
|