Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Sabancı, ''Türkiye'de, ekonomide iki önemli göstergeyi yakından izlememiz gerekiyor; cari açık ve enflasyon'' dedi.
Sabancı, ''Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Başkanlar Konseyi Toplantısı''nın açılışında, ekonomide yaz rehavetinin geride bırakıldığı zorlu bir dönemin yaklaştığını belirterek, uzun yıllar her konjontürel sarsıntıda kriz tehlikesiyle yüz yüze gelen Türkiye'nin, yapısal dönüşüm konusundaki kararlılığı sayesinde krizler karşısında nispeten daha dayanıklı bir bünyeye sahip olduğunu söyledi.
Türkiye'nin,
bugün ihtiyacı olan şeyin bir yandan bu yapısal dönüşümü sürdürürken bir yandan da mevcut engellerden ve dönüm noktalarından olumsuz etkilenmemeyi sağlamak olduğunu vurgulayan Sabancı, bunun için geleceği görebilmek, olumsuz muhtemel gelişmeler karşısındaki senaryoları belirlemek ve politikalar oluşturmak gerektiğini bildirdi.
Sabancı, bu ihtiyacı tanımlayan ifadenin, ''Risk yönetimi'' olduğuna işaret ederek, Türkiye'nin lider kadrolarının artık, gerek ekonomi gerekse siyaset ve uluslararası ilişkilerde risk yönetimine geçmesi gerektiğini anlattı.
Türkiye'nin önündeki takvim ve hedeflerin belli olduğunu, bu yol üzerindeki engel ve tehlikelerin hedefe giden yolda ülkeyi yavaşlatmaması, yolundan saptırmaması için kapsamlı analizlere ihtiyaç olduğunu dile getiren Sabancı, risk faktörlerinin sınıflandırılması ve önceliklendirilmesi, bu çerçevede stratejiler oluşturulması, ''Yumurta kapıya geldiğinde'' değil, muhtemel senaryoları önceden düşünerek alternatif politikaların saptanmasının önemine dikkati çekti.
'DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER'
Sabancı, bu yılın son aylarından başlayarak 2007'ye uzanan bir analiz yapıldığında, gerek yurtdışında gerekse yurtiçinde yaşanacak gelişmelerin ekonomi ve politikada istikrarın korunması açısından önemli risk unsurları barındırdığının görülebileceğine işaret ederek, şöyle devam etti:
''Dünya ekonomisine baktığımızda, küresel ekonominin yönlendirilmesi açısından bir belirsizlik dönemine girdiğimizi söyleyebiliriz. Dünya Ticaret Örgütü'nün eski düzenleyici etkisi zayıfladı. Küresel ekonomik ilişkilerde, kurumsal anlamda bir geçiş dönemi içindeyiz. Bunun yarattığı belirsizlik ortamının başlıca tehlikeleri; petrol ve hammadde fiyatlarındaki artış eğiliminin sürmesi, ABD, Japonya ve AB'de faizleri yukarı doğru zorlaşan faktörlerin orta vadede etkisini sürdürmesi, bunların sonucu olarak konjonktürde küresel bir yavaşlama ortaya çıkması ihtimali olarak sayabiliriz. Bu tür gelişmelerin ortaya çıkması, özellikle döviz kurlarındaki oynaklığa aşırdı duyarlı ülkeleri olumsuz etkileyecektir. Türkiye de bu ülkelerden biri.''
Küresel planda siyaset cephesine bakıldığında ise içinde bulunulan sıcak bölgenin yarattığı risklerin öne çıktığını belirten Sabancı, bölge ülkelerindeki siyasi istikrarsızlıkların, Türkiye'nin istikrarını da olumsuz etkilemesi yönünde endişe yarattığını vurguladı.
'CARİ AÇIK VE ENFLASYON'
Sabancı, küresel risklerin yanı sıra ülke içinde de özellikle ekonomide önemli risk unsurlarının bulunduğuna işaret ederek, şöyle konuştu:
''Türkiye'de, ekonomide iki önemli göstergeyi yakından izlememiz gerekiyor; cari açık ve enflasyon. 2006 yılının ilk 6 ayında ekonomimiz 18 milyar dolardan fazla cari açık verdi. 12 aylık cari açık, haziran sonu itibariyle 28.6 milyar dolara ulaştı. Bu hızla gittiği takdirde, yıl sonunda 32 milyar doları aşarak yeni bir rekora imza atması artık şaşırtıcı olmayacak. Bu rakam, cari açığın milli gelire oranının yüzde 7'yi aşacağını gösteriyor. Oysa bizim gibi yurtdışında henüz sürekli bir portföy ve doğrudan yatırım akışının gerçekleşmediği ülkelerde, bu pek rastlamadığımız bir oran. Öte yandan, yılın ikinci yarısında tüketim ve yatırım harcamalarında belirgin bir yavaşlama ortaya çıkmaması halinde enflasyon ve faizler üzerinde de ciddi bir baskı ortaya çıkacaktır. Enflasyon hedeflerinin tutturulması konusundaki mevcut iyimserliği sürdürmek mümkün olmayacaktır. Öyleyse enflasyon göstergelerini de dikkatle izlememiz gerekiyor.''
'ENFLASYON HEDEFİNİN TUTTURULMASI ÖNEMLİ'
Enflasyon hedeflerinin tutturulmasının genelde Türkiye'nin, özelde de Merkez Bankası'nın saygınlığının korunması açısından önemli olduğunu, ancak bunun yalnızca para politikalarıyla sağlanamayacağını belirten Sabancı, örneğin hükümet tarafından kamu harcamalarının çok dikkatli yönetilmesi gerektiğinin de unutulmamasının önemine işaret etti.
Sabancı, özellikle 2007 gündeminde yer alan seçimlerin kamu harcamalarını ölçüsüz biçimde artırması olasılığı ve bunun son yıllarda başarıyla sürdürülen bütçe dengelerini bozmasının önemli bir tehlike olduğunu ifade ederek, ayrıca mevcut genç nüfus ve işsizlik oranıyla, istihdamın Türkiye'nin bugünkü ve gelecekteki en büyük sorunu olmayı sürdürdüğünü, bu noktada özellikle doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına ihtiyaç duyulduğunu bildirdi.
Yarattığı haksız rekabet ortamı, birçok yabancı sermaye kuruluşunun Türkiye'ye gelmesi ya da mevcut yatırımlarını genişletmesi konusunda tereddüde neden olan kayıt dışı ekonominin sorun olmaya devam ettiğini anlatan Sabancı, bu sorunun Türk sermayedarının da gerektiği kadar yatırım yapması ve istihdam oluşturmasının önünü kestiğini vurguladı.
Sabancı, yakın gelecekte ''Risk yönetimi penceresi''nden bakıldığında, bugüne kadar başarıyla muhafaza edilen siyasi istikrarın tehlikeye sokulmaması gerektiğini ifade ederek, ''Burada Cumhurbaşkanlığı seçimleri önemli bir dönem olarak önümüzde duruyor'' dedi.
'TÜRKİYE, DÜŞÜNCE SUÇU KAVRAMINDAN KURTULAMADI'
TCK'nın 301. maddesiyle yeniden gündemde olan, ''Düşünce suçu'' kavramından Türkiye'nin bir türlü kurtulamadığını belirten Sabancı, şunları kaydetti:
''Kapıdan kovuyorsunuz bacadan giriyor. Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu'nun son raporu da bu durumun bir sonucu. Hatırlanacağı gibi TCK'nın 301. maddesinin yeni düzenlemesi ifade özgürlüğü alanında yeni bir açılım sağlama amacını gütmekteydi. Ancak, bu amaç gerçekleşmemiştir. Düşünce suçu mahkumiyetleri Türkiye aleyhtarı lobilerin konuyu istismarına yol açmaktadır.
TCK'nın 301. maddesi ve benzeri düşünce ve ifade özgürlüğünü ilgilendiren maddelerin, ana gaye ışığında bir an önce gözden geçirilmesi suretiyle, hak etmediğimizi düşündüğüm 'demokratik açıdan tam olarak gelişmemiş ülke' eleştirilerini bertaraf etmeliyiz. Şunu da unutmayalım ki Türkiye demokratik açılımlarına devam ettiği sürece Kıbrıs başta olmak üzere tüm uluslararası ilişkilerde konumunu güçlendirmiş olacaktır.''