|
|
'Zirveye çıkarken vücudunuzun yüksekliğe uyum sağlaması gerek'
Aralarında bir belgesel yönetmeni, kamp müdürü ve 10 tırmanıcının bulunduğu 12 kişilik takımın, Katmandu'ya bütün sorunları çözmenin rahatlığı içinde vardıklarını anlatıyor Suna. Everest'e kuzey ve güney diye iki ayrı rotadan çıkılabildiğini, çığ riskinin daha az olması nedeniyle kuzey rotasını tercih ettiklerini belirtiyor. Katmandu'dan altı yedi gün süren bir yolculukla, Tibet köylerinde konaklayarak, Everest'in 5 bin 200 metresindeki ana kampa varmışlar: "Yükseklik çarptı bizi. En temel sorun basıncın azalması," diye anlatıyor o günleri Elif. Basınç azalınca vücudun oksijeni kullanamadığını ve bunun çok basit hareketlerde bile nefes nefese kalmaya sebep olduğunu söylüyor: "Alyuvar sayısı oksijeni taşımaya yetmiyor ve ilk tepki olarak daha fazla alyuvar yakmaya başlıyor. Her yükseğe çıkış aşaması, vücudun yeni bir uyum süreci geçirmesine ihtiyaç duyuyor. O yüzden 3 bin 500'ü gösterip iki gün kalıyorduk, sonra 4 bin 200, 5 bin 200'lerde kaldık." Uyum sürecinin de zorlu olduğunu belirtmeden geçemiyor. Baş ağrısı, mide bulantısı ve halsizlik gibi belirtileri olan bu akut dağ hastalığının tek çözümü de sıvı almak, yemek yemek ve hareket etmek. Bir hafta sonra 6 bin 400 metredeki ileri ana kampı hedeflemişler, tırmanışın esas başladığı yer de burası zaten. 15 gün orada kaldıktan sora, Tibet'in yerli halkı olan Şerpaların da yardımıyla zirveye kadar üç tane daha kamp kurmuşlar: "İleri ana kamptayken, 7 binlere kadar tırmanıp uyumak ve dinlenmek üzere geri dönüyorduk. Zaten zaman bu tür gidiş gelişlerle uzuyor, yoksa zirve günü 36 saatte bitiyor." Küçük denemelerden sonra iki tane zirve denemesi yapmışlar ve bu 10 kişilik ekibin tamamı 8 bin 850 metrelik dağın en tepesine ulaşmayı başarmış.
|