|
|
|
|
|
|
Organ bekleyenlerin umudu onun sesi...
Telefonun bir ucunda şu anda onun 'alo' demesini bekleyen binlerce kişi var!.. Dr. Nilgün Keçecioğlu, uygun organ bulur bulmaz hastaları gece yarısı bile ettiği telefonlarla çağırıyor. Onun sesi, yüzlerce hasta ve yakını için yeni bir hayat anlamına geliyor.
Türkiye'de organ nakli konusunda koordinasyon çalışmalarını ilk başlatan ekip, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde bulunuyor. Kurdukları sistemle, Türkiye'de yapılan organ nakillerinin on katı böbrek nakli yapmayı başarıyorlar. Bu ekibin ön önemli isimlerinden biri olan Akdeniz Üniversitesi Organ Nakli Merkezi Organ Nakil Koordinatörü Uzm. Dr. Nilgün Keçecioğlu, insanları organ nakline nasıl davet ettiğini anlattı:
* Organ bulunduğunu siz haber veriyorsunuz, birkaç aile çağırıyorsunuz ama bazen bir kısmı geri dönüyor. İnsanın hayatındaki bu en güzel ve en zor anlarda neler yaşanıyor? Bizim bölümde bayılmalar normaldir! Onun için kolonyam, suyum her zaman odada olur. Çünkü organ nakli için çağırdığımız hastalarda bayılan çok oluyor. Geçtiğimiz hafta kadavradan organ nakli için bir bayana telefon ettim. Saat gece yarısını geçiyordu. Telefonun öbür tarafındaki açtı ve benim sesimi duyunca çığlık atmaya başladı. Daha sonra 'ayyy' sesinden sonra bayıldığını anladım. Aradığım zaman hastalar çığlıklar falan atardı ama bayılan hiç olmamıştı. İlk defa bir hasta telefonun ucunda bayıldı.
* Sizin sesiniz, organ listelerinde bekleyenlerin en çok duymayı istediği ses oluyor, değil mi? Sanırım öyle. Bazen başka bir nedenle aradığımız oluyor, mesela dosyada eksiklik oluyor, ama aradığımda her zaman böbrek çıktığını düşünüyorlar.
* Bugüne kadar sayabildiniz mi kaç aileyle görüşme yaptığınızı? Herhalde bugüne kadar 250-300 aile vardır. Binlerce canlı vericiyle görüştüm. Kadavra olduğu zaman aileyle bir kez, canlı vericiyle ise nakil olana kadar her an görüşüyoruz.
* Ölümle kalım arasındaki çizgiye bu kadar yakın olup etkilenmemek mümkün mü? Empati (kendini karşıdaki kişinin yerine koymak) kurmamak mümkün değil, ama empatinin sınırını bilmek gerekiyor. Empati, abartılırsa zarar verir. Özellikle kadavra aileleriyle görüşürken ağladığım oluyor. Kaldıramayacağım, görüşmek istemediğim aileler bile oluyor. Benim en kaldıramadığım durumlar, anne olarak çocuğunu kaybetmiş ailelerle görüşmek. Küçük bir çocuğunu kaybetmiş anneyle geçen gün çok kötü olduğum için görüşemedim.
* Yakınını kaybeden insanların o sırada organ bağışına sinirlenip size garip tepkiler vermesinden çekinmiyor musunuz? Her şekilde karşılayan var. Yoğun bakımın kapısında bekleyen aileyi organ nakli merkezine davet ediyoruz. Buraya gelmeyen aileler var. Konuyu anlamadan gelip, anlattığımız zaman çok tepki gösterip, bağırıp çağıranlar da, dinleyip ikna olmayanlar da, ikna olanlar da var. Hepsi organ nakliyle ilgili bilinçle alakalı. Bizim yaptığımız işlemin tek püf noktası var; doğru iletişim.
* Kadınlar mı erkekler mi daha kolay canlı verici oluyor? Bu soruyu yanıtlamak çok zor ama anne olan kadınların organlarını vermesi daha kolay. En kolay anneler veriyor. Ama genç bir kadın kız kardeşine ya da erkek kardeşine verecekse, o zaman eş devreye girebiliyor. Bir de karı kocalar birbirlerine organ verirken, kadınların kocalarına verme oranı çok daha yüksek oluyor.
* Organını ailesine vermeyi siz mi öneriyorsunuz? Bazı hastaların vericisi karar vermiş olarak gelir; eşine ya da çocuğuna organ vermek üzere. Bazen hasta yanında ailesiyle gelir. Ama ailesinin kafası net değildir. O zaman ikna etme yoluna gidiyoruz. İkna ederken çok bilimsel verilerle gidiyoruz. Benim en çok uğraştığım şey kafalarındaki endişeleri yok etmek, o endişeleri doğru bilgi ve örneklerle ortadan kaldırmak. Bazen hasta ve eşi geliyor, 'ben böbrek verebilirim ama önce bir kadavra beklesin' diyorlar. Ama o bekleme süresinin ne kadar olacağı belli değil. Biz de en doğru zamanda, en doğru kararı vermeleri konusunda onları yönlendirmeye çalışıyoruz, hatta daha da öte ikna ediyoruz.
* Kadavradan yani ölmüş birinin yakınından mı organ bağışı istemek daha kolay, yoksa sağlam birinden mi? Bu görüştüğünüz kişiye göre değişiyor. Kadavra ailesiyle görüşürken onların en acılı anlarında görüşmek çok ağır. Ama canlı verici ile görüşürken çok daha rahatız. Kadavra sonuç olarak daha zor ve stresli.
* Yüzde kaçını ikna edebiliyorsunuz? Bunun ikisini hiç karşılaştırmadık ama ikna etme oranımız yüzde 60 ya da 65 diyebiliriz. 10 aileden 7'sini ikna edebiliriz. Canlıda daha kolay karar veriyorlar. Bir de burada çok hasta var, birbirlerinden de etkileniyorlar. Şu kapıdan girerken hastanın yakınları uzak duruyorsa, pek vermek istemiyor demektir. Gösterecekleri tavrı, yüzde yüz olmasa da yüzde 90 anlayabiliyorum.
* Karşınıza gelen insanların birbirlerine para karşılığı organ bağışında bulunduğunu anlarsanız ne yapıyorsunuz? Zaten yasal sınırlar içindeyse biz onların arasındaki ilişkiyi sorgulayamayız. Bazen miras paylaşımı, bakımının üstlenilmesi gibi aile arasında bir takım anlaşmalar yapıyorlar. Ama diğerlerini, yasal prosedürün içinde olsun ya da olmasın etik kurula sokuyoruz. Etik kurulun onay vermesine karşın arada ticari bir bağ hissedersek, onu da kabul etmeyebiliyoruz.
* Kimler daha kolay organ bağışında bulunuyor, eğitimle bunun arasında bir paralellik var mı? Eğitim düzeyi yüksek olanların yani konu hakkında bilgi sahibi olanların yanıtları daha belirgindir. Ya 'evet' ya da 'hayır' diyordur onu ikna etmek kolay değildir. Ama konudan haberdar olmayan aileleri ikna etme şansınız var. Açıklama yaptığınız zaman onları etkileyebiliyorsunuz.
* Kadavradan bağış yapıldığı zaman o organın kime verileceğine kim karar veriyor? Neler önemli oluyor? Seçimi, tek başına bir kişi yapmıyor. Aile onay verirse, diğer bütün ekipler düğmeye basıyor. Bu arada ölen kişinin kanları ve doku testleri yapılıyor. Diğer tıbbi kriterler de var. Her bir böbrek için üç, iki böbrek için toplam altı hasta belirleniyor. Karaciğer için bir ya da iki hasta... Onların testleri yapıldıktan sonra, problemi olanlar eleniyor. Problemi olmayanlar arasından en uygun olan hastalar seçiliyor. Toplantı odasına, çağrılan tüm hastaları alıyoruz.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|