Carpe diem (Bugünü yaşa)
Ne erguvanlar kaldı, ne mor salkımlar... Sadece döküldükleri yerlerde o renk kilimler serilmiş gibi, üstünden geçiyoruz. Yaz geliyor; bence beklemesi daha güzeldi gelmesinden. Çünkü gelecek ve hemen bitecek. İnsanın içinden "Kaç yaz kaldı?'' diye bir ürperme geçiyor. Zamanı yavaşlatamıyor ki insan... Hele filmi geriye sarıp geçmişe kaçamıyor. "Bana bir şans daha..." demek boş. "Bu misafirlik sadece bir kere. Geçmişi geriye getiremeyiz. Gelecekte ne olacağını bilemiyoruz. O zaman sağlıklıysan, içinde bulunduğun anın tadını çıkar," diyorum kendime. Hatta hatırlatmak için not defterimin başına "Carpe diem" (Bugünü yaşa) yazmışım. Ne gezer, canım sıkılıyor. "Yine burnumun içinde yara çıktı, enfeksiyon yüzüme doğru ilerliyor," diye düşünürken trafikte yavaş ilerleyen arabanın penceresinden gördüm onu. Başında bir grup genç toplanmış ona bakıyor. İnsan "Bayılmış mı?" diye heyecanlanıyor. Yooo! Bebek- Arnavutköy arası sahilde deniz mevsimini açmış delikanlılar... Bizimki de sahilde yer kalmamış gibi mayosuyla asfalta yatmış, güneşleniyor. Kim bilir ne sıkıntıları var? Ama o an hepsine boş vermiş, sıkıntılarını da üstündekilerle birlikte sahile bırakmış... Şimdi de hiç yoktan yarattığı neşeyle güneşleniyor.
MESLEK SEÇİMİ Bazen "Eğer film çevirmeseydiniz ne olmak isterdiniz?" diye soruyorlar. Ankara Koleji'ni bitirdiğimde mimar ya da dekoratör olmak için Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde mimarlık okumak isterdim. Ama dikiş dikerek bizi geçindiren annem, düşüp belini incitince ben de hem uçak hem de gemi biletleri satan Katoni (American Export Lines) şirketinde çalışmak zorunda kaldım. O arada devam zorunluluğu olmayan Dil Tarih Fakültesi Arkeoloji Bölümü'ne de girdim. Bir süre sonra Artist dergisinin açtığı yarışmayla (tereddüt etmeme rağmen) annemle kendimizi İstanbul'da bulduk. Şimdi bakıyorum da ne yaparsam yapayım 'felsefe' eğitimini de eklemeliymişim. Bir zamanlar üslubunu çok beğendiğim Asuman Kafaoğlu'ndan felsefe dersleri de aldık ama yarım kaldı. Gençlerin çoğu Amerika'da iş idaresi okuyor. Ben olsam genetik mühendisliği okurdum, diye düşünüyorum. En büyük şanssızlık zihinsel veya bedensel özürlü olarak doğmak ya da böyle bir çocuğun anne-babası olmak... İnsanın kanser veya başka genetik bir hastalıktan sevdiklerini kaybetmesi de çok kötü... Ama genetik konusundaki son gelişmelerle daha anne karnındayken müdahale ediliyor.
HER ŞEY DÖNÜYOR Nasıl gezegenler birbirlerinin etrafında dönüyorsa, en küçük olan atomun içindeki elektron (pozitif), proton (negatif), nötron (nötr) elemanlar da dönüyor bence. En küçük ve sınırlı bir alanda hayat dönerek ifade buluyor. İnsanoğlu genetik mirasın şimdilik birkaç şifresini çözmek üzere. Henüz beyninin ufak bir bölümünü kullanabiliyor diğer büyük kısım kilitli ve sırlarla dolu. Dervişler kollarını evrene doğru uzatmış, huşu içinde dönüyor dönüyor... Çünkü dönmek bütünün bir parçası olma keyfine yaklaştırıyor. Torunumuz İris de kendi etrafında dönüyor. Sonra kendini yerlere atarak kahkahalar atıyor. Elmalaşan pembe yanaklarına, minicik dişlerine bakıp neşeyle attığı çığlıkları paylaşmak için ben de onun etrafında dönüyorum. Siz de öyle yapın. Sağlıklıysanız kıymetini bilin. Çiçekler gibi güneşe dönün. O ışık içinizi aydınlatsın, gözleriniz kapalı yüzünüzde bir tebessümle başınız dönsün. "Carpe diem,'' (Bugünü yaşa) deyip sadece o anın keyfini çıkarmayı deneyin.
|