'Fahri doktor da olduk şu hayatta'
Türkan Şoray'ı uçakta görünce şaşırdım. Bir gece önce telefonla konuştuğumuzda ben de onunla arabayla gitmeyi düşünmüştüm. Ama sonra 7-8 saatlik yol için çok erken saatte hareket etmek gerektiğini, midemin de bu işe dayanamayacağını düşünerek vazgeçmiştim. Ama o, "Uçaktan o kadar korkuyorum ki başka türlü yapamam" demişti. Sabah baktım Antalya'ya giden uçakta... Sorumluluk duygusuyla "Ya törene yetişemezsem diye kıvranacağıma, ya düşerse diye bayılayım daha iyi" diye düşünüp Hülya Koçyiğit'le Fatma Girik'in ortasına oturmuş. Korkusunu bastırmak için olsa gerek ateşi çıkmış çocuklar gibi bıcır bıcır konuşuyor. Fatma Girik banyodan çıkmış gibi makyajsız, saçını arkadan bağlamış, bir tek nazar boncuğu gözleri rimelli, pırıl pırıl yüzüyle diğer üç arkadaşına bakıp "Allahım çok mutluyum" diyor. Hülya Koçyiğit sadece saçları yapılı, en doğal haliyle kendi değil de torunuymuş gibi muzip muzip bakıp gülüyor.
'VAZGEÇSEK Mİ ACABA?' Aslında Antalya'ya değil Isparta'ya gidiyoruz. Süleyman Demirel Üniversitesi yetkilileri "Dört Yapraklı Yonca" kitabının yazarı Bircan Usallı Silan'a, bize "fahri doktora" vermek istediklerini aktarmış. Zamanla proje üniversite senatosuna sunulup oy birliğiyle kabul edilince bizlere de bahsettiler. Biz önce "Türk Sineması'nda bu kadar usta varken bu dört isme çok özel bir sıfat olmamalı" yanıtını verdik. Onlar da "Tabii ki başka kadın sanatçılar, halkın çok sevdiği erkek sanatçılar da var. Ama biz gençlere, rol-model olarak Cumhuriyet'in kazanımlarını savunan, toplumun hayal dünyasında olumlu bir iz bırakmış hala da devam ettirenlerden bu dörtlüye paye vererek vurgulamak istedik" şeklinde amaçlarını açıklayarak bizi ikna ettiler. Biz "Bu akademik payenin kıstasları farklı" diye düşündük. Şahsen ben "Usta - çırak ilişkisi ile yanılma, düzeltme üslubundan geçtik (çok içten çok naifti belki de), halbuki doktora, üniversite ve yüksek lisans gibi çok uzun bir eğitim döneminden sonra gelinen yüksek bir nokta... Vazgeçilmesini önersek" dedim. "Unutmayın ki çok önem verdiğimiz kişilere verilse de fahri doktoradır" diye cevapladılar. Biz de tamamen sembolik yanına bakarak törene gittik. 45 bin öğrencisiyle böylesine büyük bir kurumun başında bulunan, Türkiye'nin en genç rektörü Prof. Dr. Metin Lütfi Baydar ile tanıştık. Yaptıklarıyla gurur duyduk. Tören çok coşkuluydu, salonda herkes ayaktaydı, kalabalık okulun dışına yollara taşmıştı. Biz de çok heyecanlandık.
'BEN SENİ SIRTIMDA TAŞIRIM' Antalya - Isparta arası minibüs ile dört saatimiz beraber geçti ve çok eğlendik. Aramızda geçen konuşmaları duysanız çok hoşunuza giderdi. Biri "Hülyacığım camı kapa, terlisin üşütürsün!", dünya tatlısı Fatma Girik, "Midenden problemin varmış. Merak etme ben seni sırtımda taşırım" derken Hülya'yı işaret ederek, "Ben onunla yapacağım filmi buldum bile. O Joan Crawford'u oynayacak ben Bettie Davis'i" diyor. Uçakta baktım Türkan "ömre bedel" gözlerini kapamış panik içinde dua ediyor, elini tutayım dedim, ama rahatlatamadım. "Çocuklar öylesine korkuyorum ki ama yine de sizinle beraber olmaya değdi, iyi ki buradayım" diyor. Bir ara kızının küçüklük resmini gösteriyor. Hülya İngiltere'ye tatile davet ediyor. Fatma'nın müze evine gidip, geçtiğimiz yıllarda "Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali"nde dördümüzün sahnede çekilmiş fotoğrafını göreceğiz. Fatma bu fotoğrafı duvarına büyütüp asmış. Gece uçağıyla Antalya'dan İstanbul'a dönüyoruz. Hafif mahmurlaşmış yolcular bakıyor. "Aaa Fatma Girik!", arkasından Hülya Koçyiğit, arkasından Türkan Şoray derken ben, ortadaki dörtlü koltuklara yerleşiyoruz. Bana en yakın koltuktaki bey "Hayrola Filiz Hanım, dördünüzü bir araya getiren olay nedir?" diye soruyor. "Şey.. Demirel Üniversitesi bize fahri doktora payesi verdi de..." Gürültü ve şamatadan duyuramıyorum. "Nasıl?" deyince "Doktor olduk doktor!" diyorum gülerek. Arkadan biri boş bulunup "Neymiş, ne doktoru?" diye sorunca ben de boş bulunup "Gastro- enterolog" veya "Kalp ve damar hastalıkları" falan dememek için zor tutuyorum kendimi...
|