|
|
|
|
|
'Yakında herkes kendi filmini çekecek'
|
|
Atilla Dorsay, bu hafta "Beş Vakit", "Kaç Para Kaç" "Korkuyorum Anne" gibi filmlerle tanıdığımız yönetmen Reha Erdem'i konuk etti. Erdem "Sinema dijitale kaydıkça film çekmek de kolaylaşacak" diyor.
Bu sayfada kimi zaman herkesin, hepimizin tanıdığı ünlülerle konuşup onların bilinmeyen yönlerini sizlere anlatmaya çalışıyorum. Ama kimi zaman da kitlenin pek tanımadığı, oysa tanımamız gereken çok değerli bulduğum adlarla konuşuyorum. İşte Reha Erdem bunlardan biri. 1960 doğumlu yönetmen, Galatasaray Lisesi'ni bitirip Boğaziçi Üniversitesi'nde okurken, içine düşen "sinema kurdu"na teslim olarak Paris'te sinema okudu. 1989'da çektiği "Aaayy" adlı deneysel filminden sonra, uzun süre reklamcılık yaptı ve 1999'da "Kaç Para Kaç"la sinemaya döndü. 2004 yılında ise geçen yıl (gecikmeyle) gösterime giren "Korkuyorum Anne" geldi. Özellikle bu son filme eleştirmenler bayıldılar, hepimiz filmi övdük. Seyirci pek izlemedi gerçi: toplam 20 binde kaldı.
YENİ FİLMİ BİR BAŞYAPIT Yeni filmi "Beş Vakit" ise bence tam bir başyapıt. İki ödül aldığı son İstanbul Film Festivali'nde izleyen herkes aynı fikirde. Şimdiden birçok festivale de davet aldı. Bence Erdem artık uluslararası festivallerin gediklisi ve sinemamızın umudu olan Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Derviş Zaim, Kutluğ Ataman gibi adların hemen yanı başına koymamız gereken önemli bir sanatçı. Ama onu tanımıyoruz. Hiç ön planda olmadı. Ben bu işin içinde olduğum halde, onu ancak son İstanbul Film Festivali'nde tanıyabildim. Yakın zamanda çok ün yapacağına inandığım bu sanatçımızı tanımaya ne dersiniz? "Galatasaray'da Kutluğ Ataman'la sınıf arkadaşıydık. Hep sinema yapma hayalleri kurardık. Tarih okumak için ailemi zor ikna ettim, sonra onu da bırakıp 'ben sinema okumaya gidiyorum' deyince çok şaşırdılar. Paris'te işler çok iyi gitti. Ünlü belgeselci Jean Rouch'un kurduğu bir film yapma birimine girip çalıştım. O yıllarda (80'ler), Godard'ın başını çektiği bir grubun geliştirdiği Aaton tipi kameralar çıkmıştı, film çekmeyi çok kolaylaştıran... Onu kullandım ve artık kamerasız yapamayacağımı anladım." "Aaayy"ı çok beğenen bir Fransız yapımcı, Reha'ya ilgi gösteriyor ve sonraki projesi "Atlar, Kanatlar ve Tayfalar"ı yapmaya hazırlanıyorlar. Ama işleri kötü gidiyor ve adam batıyor. Reha da Türkiye'ye dönüp Bülent Erkmen'in çağrısıyla reklamcılığa atılıyor. Zaten o 90'lı yıllarda Türk sineması öylesine güçsüz ve film yapmak öylesine zor ki.... Reha Erdem, yapımcısı Ömer Atay'la birlikte 10 yıl reklam filmleri çekmiş: "Zor bir alan bu... İlişkileri bambaşka ve çok hırpalayıcı. Ben Ömer sayesinde çok sıkıntı çekmedim. Yaptığım tüm filmlerde sanırım sinema tadı vardı. Örneğin Ford tanıtımı filmlerinde... Ama aklım hep sinemadaydı. 'Kaç Para Kaç' ve 'Korkuyorum Anne'yi, reklamdan gelen parayla yapabildik. Yine Ömer'in kanatları altında." Erdem, "Kaç Para Kaç"la döndükten sonra, reklamcılığı giderek bırakıyor ve sinema yapmaya karar veriyor. "Kaç Para Kaç" olağanüstü bir İstanbul fonunda geçen bir "paranın peşinde" öyküsüydü. "Korkuyorum Anne"de, yine sıradışı görüntülerle verilmiş bir İstanbul dekorunda, bir mahallenin öyküsünü anlatıyor.
ASLA TAVİZ VERMEM Nedir bu filmlerin ortak yanı? "Bence ritmleri ve ritmi veren kurguları. Kurgu sineması yapmaya çalışıyorum. Paris'teki eğitimimden beri tüm filmlerin kurgusunu kendim yapmayı öğrendim. Bence film, kurgu masasında yaratılır. Filmlerde ortak temalar da var, ama esas olan bence filmlerin ritmi, temposu. Ve bu temponun bana özel olduğunu sanıyorum." Erdem ayrıca "Kaç Para Kaç"ın açıkça bir hikaye anlattığını, "Korkuyorum Anne" nin ise klasik hikaye sinemasından çok, birçok değişik karakterin ilişkilerine odaklandığını söylüyor. "Seyirci sayısına umut bağlamamayı öğrendim" diyor sanatçı. "Kaç Para Kaç"ın Türkiye'nin Oscar adayı olarak seçilip Hollywood'a yollanması veya "Korkuyorum Anne"nin ağız birliğiyle çok övülmesi gibi şeyler onu çok mutlu ediyor: "Ayrıca filmlerin dış satış şansları da arttı. Elbette büyük kitleye seslenen filmler yapmayı ben de isterim. Ama bunun için taviz vermeye hiç niyetim yok." Erdem'in kendine özgü bir oyuncu kadrosu var. Taner Birsel değişmez oyuncusu. Bunlara son dönemde Ali Düşenkalkar, Bülent Emin Yarar gibi isimler eklendi. Aslında Türk sinemasında büyük bir oyuncu hazinesi yattığını söylüyor: "Birlikte çalışmak istediğim sayısız oyuncu var. Ve starlar da buna dahil." Örneğin yeni hazırladığı projede "büyük bir star"la çalışmayı istiyor. Hatta ön konuşmayı yapmışlar bile, ama adını şimdilik söylemek istemiyor. Oyuncuyu önemli bir malzeme olarak görüyor: "Onu değerlendirmek yönetmene düşer. Bazen bir oyuncu bir bakışıyla öyle güzeldir ki... Ama kendisi bunun farkına bile varmaz. Bizler onu fark edip kurguda kullanırız."
|
|
|
|
|
|
|
|
|