Hangi fotoğrafın arabında anılarınız?
Yüz sayfalık Varlık Yayınları, "100 Kuruş"tu o zamanlar. "Bafra" sigarası 90, "Birinci" 70 kuruştu. Arkasına adımı kazıttığım "Nacar" marka kol saatimi 100; lise çağlarında nice günler kullandığım "kutu" tabir edilen ilk fotoğraf makinemi 60 liraya almıştım. Şimdi, "FujiFilm-Türkiye"nin desteği ile "antartist Yayıncılık"ın yayınladığı ve sayıları otuza ulaşan "Türk Fotoğrafçıları Kütüphanesi" albümlerinin sayfalarını karıştırınca, 60'lı yılların başlarında yaşadığım o "fotoğraf" macerası düştü anılarımın aynasına... Daha sonra gazetecilik hayatımda fotoğraf makinesi kullanmasam da Ali Öz, Süha Derbent, Erdal Yazıcı gibi kimi fotoğrafçıların çektiklerine hikaye fonu oluşturan, hatta bizzat kendisi de fotoğraf olan yazılar yazacaktım. Erdal Yazıcı'nın bisiklet onaran yaşlı adam fotoğrafı için "Feleğin Çemberinin Durduğu An" başlığı altında yazdıklarım mesela, 18 Ocak 1992 tarihli Cumhuriyet gazetesinin arka sayfasında hala durmakta mıdır, kim bilir? "Merdivenin dibinde bir naylon leğende simsiyah bir su kalıntısı. Rengi de, kokusu da yıllardır sanki hiç değişmemiş. Bütün hayatı, yaşadıklarının özeti bu suyun aynasında. Camları dökülmüş bir kapı. Neden evi olmasın? Artık o eski bayramlar da kalmadı, bayram yerleri de. Şimdi bilgisayarın bin bir oyunu arasından çıkıp da kim, hangi çocuk bisiklete gönül düşürecek? Binse de kim, hangi çocuk patlayan lastiğini, yamulan cantını onartmak için getirecek? Sen kaç yıldır beklemektesin o kapı aralığında usta? Kaç yaşında elinin nasırı, gözlerinin ışığı, merdiven aralığında pas tutmuş anıların?" Ne tuhaftır, şimdi markasını hatırlayamadığım o "kutu" makinenin kapağı kırılınca uzun bir süre fotoğraf çekmekten uzak durdum. Ama daha sonra kullanacağım üç makinenin de ya film sarılan bölümü ya pil takılan kısmının kapakları kırılacaktı, tabii benim de fotoğraf çekme hevesim; bir makinem ise gittiği tamircide kayıplara karışacaktı. Bu kadar tesadüf olur demeyin, son kullandığım "Kodak" marka makinenin de kırık pil kapağını şimdi bir seloteyp tutmakta... Belki de bu yüzden fotoğrafın ne "eski"nin "karanlık oda"larında hayat bulanları ile arkadaş olabildim, ne de "şimdi" nin dijital dünyasının objektifine gözlerimle dokunabiliyorum. Ama en çok, şiir olarak şiirlerde yaşamasını seviyorum. Ece Ayhan yaşasaydı, "Bu bir fotoğrafın arabı olsun benden, eline geçecek mi bir gün? İbranca öğrenimi yaparken bir boliçede görünmeyen köpeğimle çektirdiğim. Issız ve korkunç. Yapraklarını dökmüş ulu bir ağacın altında bir kanepeye incelikli ilişmiş olarak" mısraları "Bir Fotoğrafın Arabı" şiirinin hangi albümünde yer alırdı bugün? Cemal Süreya'nın "Fotoğraf" şiiri, sözcüklerle çekilmiş bir başka fotoğraf değil midir? "Durakta üç kişi / Adam kadın ve çocuk Adamın elleri ceplerinde / Kadın çocuğun elini tutmuş Adam hüzünlü / Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü Kadın güzel / güzel anılar gibi güzel Çocuk / Güzel anılar gibi hüzünlü/ Hüzünlü şarkılar gibi güzel" Benim gibi pek beceremeseniz de çekmeyi, fotoğraf albümlerden eksik etmeyin ışığınızı ve şiirin objektifinden bakın bir de yaşadıklarınıza, hayatınıza...
* Uğur Aktaş'ın "Baykuş" ve "Madame Bo" adlı iki yapıtı Fransa'da yayınlandı.
* Yılmaz Odabaşı'nın seçilmiş şiirleri "Everything But You" başlığıyla İrlanda'da "Munster Literature" yayınları arasında çıktı.
* İlk şiiri 1966'da "Soyut" dergisinde çıkan Ahmet Ada, 40. şiir yılını "Şiir İçin Boş Levhalar" ve "Kantolar" kitaplarıyla kutluyor.
|