Bir "esaret" hikayesi
Annem, "Memet Dayı" derdi, bir sandalyeye oturtup köklerine dahi ak düşmüş saçlarını terzi makasıyla keserken, "anlat hele, neler geçti başından..." Memet Dayı, anlatırdı: "Kafkasya'da Urus'a esir düştük. Sibirya'ya götürdüler bizi. Kaçıp Hindistan'a gittim, oradan da bir gemiyle İspanya'ya... Bu saçlar, ihtiyarlıktan değil, esaretten ağardı böyle kızım..." Memet Dayı, annemin annesinin, yani anneannemin kardeşi idi. Bir uzun Binbir Gece Masalı misali, başından geçenleri anlatırdı İzmir'deki ilk gençlik yıllarımda... "Toplumsal Tarih" dergisinin 145. sayısında Ayşe Çavdar'ın "Erzurum'dan Pire'ye; Uzun Bir Esaret Macerası" başlıklı incelemesini okuyunca, hatıralarımın aynası üzerine Memet Dayı'nın sureti düştü. Çavdar, Birinci Dünya Savaşı sırasında Sarıkamış ve Ardahan muharebeleri sırasında esir alınarak Rusya'ya götürülen askerlerin izini sürdüğü yazısına şöyle başlıyor: "Kasım 1920'de bir grup Osmanlı askeri, Rusya tarafından Vlodivostok'ta Japonya'ya teslim edildi. Kafkas Cephesi'nde Rus ordusu tarafından esir alınmışlardı. Çoğunluğu Sivaslı, Erzurumlu, Elazığlı, Bolulu, Sakaryalı askerler, Sarıkamış ve Ardahan'da alınan yenilgilerde esir düşmüşlerdi. Ancak Rusya Bolşevik İhtilali'nin ardından, 1919 yılında Brest Litovsk anlaşması ile savaştan çekildi." Yusuf Akçura'nın Kızılay adına hazırladığı rapora göre Rusya'da 40 binden fazla Osmanlı esiri vardır ve bu esirlerden 1920 yılı ortalarına kadar ancak 20 bini Türkiye'ye dönebilecektir. Memet Dayı, Erzurumlu idi, daha sonraları anneannem dahil öteki kardeşleriyle İzmir'e göç etmişlerdi. O yıllarda İzmir'in pek çok yaşlısı, Çanakkale ya da Kurtuluş Savaşı'ndan söz ederken, o bastonunu yere vurarak, dinmeyen bir heyecanla Rusya'dan Sibirya'ya, oradan Hindistan ve Japonya'ya uzanan maceralarını anlatırdı. Şimdi düşünüyorum da Ayşe Çavdar'- ın sözünü ettiği o 40 bin esirden biri de Memet Dayı mı idi acaba? Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Beş Şehir" kitabında anlattığı şu hikaye bütün bu yaşananlara tercüman olabilir mi? "Daha şehre girmeden, Aşkale'- de yattığım hanın kahvesinde, esirlikten yeni dönen yanık yüzlü, tek kollu bir biçare bana, giderken bıraktığı oğlu, karısı ve anasından hiçbirini, hatta evinin yerini bile bulamadığı için, girdiği günün akşamında şehri terk ettiğini söyledi. 'Peki, şimdi nereye gidiyorsun?', diye sordum. Bir müddet düşündü. Yüzü altüst olmuştu. Nihayet: - Efendi, dedi; nereye gittiğimi ne sorarsın? Geldiğim yeri sana söyledim, yetmez mi?" İçinde bulunduğumuz günlerde de bütün dünya "savaş" çığlıkları ile inliyor. Sağduyu sahibi olmayanların aklına ise esir düşerek "esaret"i yaşamak ise hiç mi hiç gelmiyor. Şimdi Tanpınar'ın "esaret"ten dönen köylüsü gibi sormak gerekmez mi? "Dünyanın nereden geldiği değil de gittiği yer daha önemli değil mi?"
*** *Bir konser: Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası, Mozart'ın 250. doğum yılını kutluyor. Gürer Aykal yönetimindeki orkestra, 9 Şubat'ta Lütfi Kırdar Anadolu Salonu'nda İdil Biret'- in solistliğinde Mozart'ın "Saraydan Kız Kaçırma Üvertürü" ile "No 24 K.491 do minör Keman Konçertosu"nu seslendirdi. * Bir ödül: Fransa'da, Akdeniz şiiri alanında uzmanlaşmış bir yayınevi olan Al Manar'ın aralık ayında yayınladığı şair Özdemir İnce'nin "Mani est vivant!" (Mani Hayy!) başlıklı kitabı Max Jacob Şiir Ödülü'ne değer bulundu. * Bir öneri: 110 yıllık Fener evi Hotel Daphnis; 14 Şubat Sevgililer Günü'nde sevenleri ve sevgilileri mum ışığı ve aşk melodileriyle sevgilerini tazelemeye çağırıyor. Ayrıntılı bilgi: (0 212) 531 48 58.
|